Selahattin Esim

Selahattin Esim

Kuzeydeki Işık Norveç’te yaşam

| 1 Comment

Geçenlerde yurt dışında bir televizyon kanalında Norveç hakkında “Kuzeydeki ışık” başlıklı çok güzel bir belgesel izledim. Programı hazırlayan Filozof Stine Jensen dünyanın en zengin ve huzur dolu bu ülkesinde  Breivik gibi bir delinin nasıl çıkabildiğini gözler önüne seren analizler yapmaya çalışıyordu. Dışarıdan bakıldığında zengin, demokratik hakların en üst düzeyde elde edildiği, feminizmin çok güçlü olduğu, her şeyi devletin sağladığı bir ülke gibi gözüken Norveç’te yaşam aslında hiçte kolay değildi. Global Wellbeing Index listesinde ilk üç ülkeden birisi olan Norveç’te sosyal bir devlet anlayışı ile sunulan imkanların yanında çok önemli dezavantajların da olduğu Norveçlilerle yapılan birebir görüşmelerden anlaşılıyordu. Kendi ülkesinden zengin bir ülkeye yerleşmek niyetiyle Norveç’e göç edenlerin öncelikle çocukları için ücretsiz sağlık ve eğitim, yüksek maaşla iş bulma, konforlu bir yaşam amaçlı hareket ederken aslında hesaba katmadıkları gerçeklerle karşı karşıya kalabileceklerini düşünmeleri gerekiyor.

Norveç’in petrol zengini bir ülke olması sanki mutluluk getirmemiş gibi anlatılıyordu. Paranın her şey olmadığı bir kez daha dünyanın en zengin ülkelerinden birinde sosyal açıdan analiz ediliyordu. Kariyer avcılarının birden bire şehirdeki tamamen çalışma ve teknoloji üzerine kurulu hayatı sağlık sorunlarından dolayı  terk edip fjordlarda doğa ile iç içe daha sade bir yaşamı tercih etmesi başka nasıl açıklanabilir ki? Sosyal devlet anlayışı dünyadaki diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında yüksek bir yaşam seviyesi sunan harika bir doğaya sahip, yardımsever insanların yaşadığı bu ülkede insanların yüzleştiği sosyal sorunlarında azımsanmayacak kadar çok olduğu anlaşılıyor. Çalışmasa bile sosyal olarak her şeyi karşılanan genç insanların amaçsız  ve hedefsiz yaşamdan dolayı toplum dışına itilip yalnızlaştıkları ,özellikle Oslo’da çok ucuz satılan uyuşturucu batağına nasıl saplandıklarını görmek gerçekten üzücü. Oslo’nun Avrupa kentleri içinde uyuşturucu kullanımında birinci sırada olması aslında zenginlik ile bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Gencecik insanların uyuşturucu bağımlısı olması ve devletin kendi eliyle bu bağımlı insanlara enfeksiyon kapmamaları için uyuşturucu filtreleri dağıtmaktan başka çaresinin kalmaması çok şaşırtıcı.  Uyuşturucu kullanan bir genç esrar kullanmaya 12 yaşında başladığını ve şu anda 26 yaşında olduğunu söylerken bu kadar uzun bir süre bu bağımlılığı finanse edecek güce sahip olması ancak Norveç’in refah düzeyi ile açıklanabilir. Başka bir ülkede olsa bu genç bu para kaynağına ulaşmak için birçok suçu işlemek zorunda kalabilirdi.

Tanınmış bir sosyolog olan Thomas Hylland Eriksen uyuşturucu kullanımının kontrolden çıktığını ve ülkedeki en tanınmış uyuşturucu  bağımlısının Başbakanın kız kardeşi olduğunu(ama şu anda tedavi olmuş) özellikle belirtirken bu insanlar arasında sınıf farkı olmadığını belirtmek istiyordu. Söyledikleri kısaca şöyleydi: “Bu kadar zengin bir ülkede kendi yarattığımız problemlerle ilgili çok az analiz yapıyoruz.  Petrolün getirdiği zenginlik insanları nasıl olsa çok çalışmama gerek yok nasıl olsa devlet bana bakar konumuna düşürdü ve en önemlisi motivasyonunu yitiren insanların giderek çoğalmasına ve toplum dışına itilmesine sebep oldu. Petrolü bulana kadar makul zenginliğe sahip bir ülkeydik ve 70 li yıllarda hep daha zengin olan İsveç’e bakarak onları kıskanırdık.Onların Abba,Bjorn Borg,Volvo gibi markaları vardı bizim ise sadece meşhur balıklarımız. Biz petrolü bulduk fakat bu ülkeye uğursuzluk getirdi. Norveçliler eskiden ABD ve İngiltere’nin kültürüne özenirlerdi ve örnek alırlardı. Ülke zenginleşince artık diğer gelişmiş ülkelerden öğrenecek bir şeyleri kalmadığını , artık bizde zenginiz duygusuna kapıldığını söyleyebilirim. Norveçliler perşembe akşamından tatil yörelerine uzun araba kuyrukları oluşturarak tatil yapmaya giderken inşaatları Polonyalılar bitiriyor, taksileri  Pakistanlı şoförler sürüyorlar, evlerin temizliğini Tamiller yapıyor ve cafelerde kahveyi İsveçli garsonlar servis yapıyorlar. Norveçlilerin uzun süren toplantılar ve birbirlerine mail atmaktan başka bir iş yapmadığını söyleyebilirim. Norveçlilerin çalışmasına gerek kalmadı biz sanki kuzeydeki Kuveyt gibi yaşıyoruz.”

Norveç’te ergenlik çağını bitirme yaşında gençlere yönelik düzenlenen confirmation seremonisi ile onlara Norveç toplumu içinde iyi insan olmaya çalışılacağı, dürüst olunacağı ve toplumun iyiliği için çalışılacağı sözü alınarak genç nesillere ideal bir vatandaş olmanın misyonu yükleniyor. Norveç’in toplumsal yaşayışında uyumun çok önemli olduğu ve çoğunluğun yaptığından farklı şeyler yapmamak gerektiği de öğretiliyor. Devlet insanların refahı için her türlü imkanı sağlıyor ve insanlardan iyiliksever ve dürüst olmalarını bekliyor. Büyük bir katliamı gerçekleştiren Breivik’in komşuları kendisinin mahallede evlerinden bir adım uzakta annesi ile yaşadığı halde böyle bir insanın bu kadar yakınlarında yaşamış olmasından ve varlığından dolayı utanç duyduklarını ifade ederken hayatlarında ilk defa Avrupanın en güvenilir olduğunu zannetikleri ülkelerinde tedirgin olduklarını anlatıyorlardı. Onun iyiliklere inanmış bir toplumda nasıl böyle bir kötülük yapabildiğine akılları ermiyordu. Ama dünya aslında iyilikler ve kötülüklerin iç içe yaşandığı bir sarmaldan oluşuyordu, bu gerçeği ilk defa keşfetmiş oldukları çok şaşırtıcıydı. Belkide tek model insana dayalı eğitim ve kültüre sahip bu kuzey ülkesinde böyle bir insanın varlığından haberdar olunmaması toplumun ne kadar içine kapanık bir sosyal yapıya sahip olduğuna işaret ediyordu. Belki duygularını,nefretlerini apaçık konuşabildiği diğer boyutlardaki insanlarla temas edebilseydi çarpık düşüncelerini ifade ederek ve tartışarak doğruları bulabilirdi diye düşünüyor insan. Norveç’in iyilik timsali olmayı öğrenmiş halkını derinden yaralayan bu utancı yaşamak gerçekten aşılması zor bir sendrom olarak göze çarpıyor.

Ülkede en tanınmış heykelin kızgın çocuk heykeli olması toplumun genetik kodlarına işlenmiş uyumlu olma ve kendini her zaman kontrol etme, duygularını açığa vurmamanın sanki bir dışarı yansıması. Parkı ziyaret eden herkesin kızgın çocuk heykelinin sol eline dokunması sonucunda bronz metal parlak bir hal almış. Her Norveçli bastırılmış duygularının dışa vurulmasının sembolü olarak bu heykelciği görmesi çok ilginç. Belki Breivik’ te bu bastırılmış ve hiç kimseye açıklayamadığı duygularının kurbanı olmuştu. Günde 16 saat bilgisayarda World of Warcraft oynayarak kendi arkadaşları toplumda saygın bir kariyer elde ederken kendisini dış dünyadan izole etmiş ve eğitimde başarısız olarak kendi iç dünyasında fantezileriyle baş başa kalmıştı. Oslo’da sokakta gezildiğinde aynı tip mütevazi sade elbiseler giymiş insanlar göze çarpıyor. Birçok ülkede ise zenginler hemen kendilerine statü kazandıracak materyalist bir düşünceye sahiptirler. Zarf ve mazruf işi. Norveçlilere göze batmak veya diğerlerinden farklı olmak öğretilmediği için sadelik ön plana çıkıyor çünkü onlar için güzel insan olmak çok daha önemli bir statü.

Refah ve gelişmişlik istatistiklerinde Norveç’in hep en üst sıralarda yer alması , ülkedeki refahın üst düzey olması bu ülkede muhtaç olmayan insanlar olmadığı anlamına gelmiyor. Tüm toplumun yapısı çalışmak üzerine kurulu ve eğer bu çalışma düzeninden bir şekilde kopulursa gelir düzeyinin alınan sosyal yardımlarla herşeyin çok pahallı olduğu bir ülkede yeterli olması mümkün değil. Sabah saat sekizde sokakta kuyruğa girmiş muhtaç insanlara yapılan gıda bankası yardımı fişlerini alanların içinde Norveç’te daha iyi bir gelecek bulacaklarına inanarak  İsveç,Portekiz,Pakistan,Yunanistan,Rusya gibi ülkelerden gelen yabancıların sayısı bir hayli fazla olduğu gibi gittikçe fakirleşen Norveçli vatandaşlarında olduğunu görmek şaşırtıcıydı. Böylesine zengin bir ülkede bile gıda yardımı almak zorunda kalan insanlar vardı. Gıda yardımı fişlerini dağıtan görevli Norveçlilerin bu yardımı almaktan utandığı için aslında kendilerini geri planda tuttuklarını söylerken fakirleşme gerçeğine vurgu yapıyordu. Yardım alan bir Norveçli zaman zaman çalıştığını ve gıda yardımı almak zorunda olduğunu söyleyerek son iki sene bu durumun giderek arttığını ve bütün Avrupa’nın bu süreçten etkileneceğini söyleyerek 10 yıl sonra herkesin bu duruma düşeceğini ve  gıda yardımından faydalanmak zorunda kalacağını iddia ediyordu. Şehrin en zenginlerinin yaşadığı merkezinde sokakta yaşayan berduşların olması ise bir şeylerin gerçekten doğru gitmediğini göstermesi açısından önemliydi. Yeryüzündeki cennette çatlaklar oluşmaya başlamıştı.

İklim olarak bakıldığında 6 ay gibi uzun bir süre güneş ışınlarından mahrum kalmak ise ayrı bir sorun. Güneş ışınlarının olmayışının insanları karamsarlığa sevk ettiğini biliyorum. Yurt dışında yaşarken 15 gün sürekli yağmur yağan bir ortamda yaşamanın beni çok mutsuz ettiğini kendim yaşayarak görmüştüm. Ben o ortamda yaşarken Türkiye’de olmayı ve basit şeyleri çok özlerdim. Mesela boğazın muhteşem güzelliğini seyrederek vapurda simit yanında çay içmek nasıl büyük bir mutluluktu anlatamam.

Norveç ile karşılaştırıldığında ekonomisi sürekli iyileşerek zenginleşme yolunda önemli adımlar atan Türkiye’nin neyi kazanıp neyi kaybedeceğini aşağı yukarı anlaması ve  toplumsal çatlaklar oluşmadan önlemlerini alması gerekiyor. Paranın en önemli motivasyon aracı olması birçok değerlerimizi erozyona uğratırken toplumun çekirdek yapısı olan aileye sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Erdemli bir toplumda yolsuzluk yapanların akıllı, ahlaksızların şöhret sahibi,niteliksizlerin üst düzey yönetici, dürüstlerin kaybeden olmaması gerekir. Zenginlik ve erdem sahibi olmak bir terazinin iki kefesi gibidir dengede tutulması çok zordur.Herkesin her şeyi düşünüp, yazabildiği, konuşabildiği, farklı insanlarla münazarasını yapabildiği demokrasiye gönülden inanmış bir toplumun birçok problemini çözebileceği Norveç örneğinden yola çıkıldığında çok net anlaşılabiliyor.  Maalesef ülkemizde akademik düzeyde ve think thankler içerisinde sosyolojik sorunlarla ilgili araştırma yapmak ve rapor yazmaktan kaçınılıyor. Bunlar yapılmadığı için siyasilerimizin önüne yeni kuşaklarla ilgili doğru bilgiler koyulamıyor ve sürekli olarak bir çatışma ortamının tetiklenmesi kaçınılmaz oluyor. Halbuki tüm bu sorunları çözecek ” İnsana insan olduğu için değer veren” anlayış bize geçmişimizden miras kalmıştır ama bizler bir mirasyedi olduğumuzun dahi farkında değiliz asıl üzücü olan budur.

Bilge insanlar arasında aslında fark yoktur. Bu mertebedeki gönül insanları doğruları görüp çok güzel ifade etme yeteneğine sahiptirler. Norveç’in tanınmış oyun yazarı ve şairi Henrik Ibsen‘in ifadesi bu ülkedeki zenginliğin ve sosyal imkanların insanları mutlu etmeye yaramadığını çok derin bir anlam içerecek şekilde şöyle  vurguluyor: “Money may be the husk of many things but not the kernel. It brings you food, but not appetite; medicine, but not health; acquaintance, but not friends; servants, but not loyalty; days of joy, but not peace or happiness.

Norveç’te yaşamak için göç etmek isteyenlere veya bu tür bir ülkede yaşamayı hayal edenlere çok önemli bilgiler veren aşağıdaki siteyi ziyaret etmelerini öneririm, hiç bir şey dışarıdan gözüktüğü gibi değil. Lütfen elde ettiklerinizle , mutlu bir aileniz varsa veya en azından sıhhatli iseniz mutlu olmayı bilin, mutluluğu çok uzaklarda aramayın.

http://mylittlenorway.com/2010/04/do-you-really-want-to-live-in-norway/

 

One Comment

  1. Elinize sağlık Üstadım,

    Herkesin her şeyi düşünüp, yazabildiği, konuşabildiği, farklı insanlarla münazarasını yapabildiği demokrasiye gönülden inanmış bir toplumun birçok problemini çözebileceği Norveç örneğinden yola çıkıldığında çok net anlaşılabiliyor. Maalesef ülkemizde akademik düzeyde ve think thankler içerisinde sosyolojik sorunlarla ilgili araştırma yapmak ve rapor yazmaktan kaçınılıyor. Bunlar yapılmadığı için siyasilerimizin önüne yeni kuşaklarla ilgili doğru bilgiler koyulamıyor ve sürekli olarak bir çatışma ortamının tetiklenmesi kaçınılmaz oluyor…..
    Tamamen katılıyorum.
    Problemleri algılayıp en şeffaf şekilde, utanmadan tartışmaya açmak Avrupa kültürünün bir parçası. 25-30 yıl önce AIDS hastalığı tespit edilince ve tedavisi imkansız ve pahalı olunca İsviçre’de Zürich’in göbeğinde tren istasyonunun yanında İsviçre polisi uyuşturucu bağımlılarına temiz şırınga dağıtıyordu. Amaç AIDS’in bulaşmasını, daha sonra oluşacak maliyetlerin en aza indirilmesiydi. Uyuşturucu ve bağımlılık tabi tüm toplumların en fazla tedirginlik duyduğu konu. Bu sorunun çözülmesi bir defa sorun olarak kabul edilmesine, tanımlanmasına bağlı. Geri kalmış ülkeler genelde sorunlarını bilemeyenler, tanımlayamayanlar veya tanımlanmasından utanan toplumlar. İleri gidenler ise sorunları zamanında tanımlayanlar, anında çözüm üretenler, şeffaf olanlar, sorunlarından utanmayan toplumlar, çözümleri ertelemeyen toplumlar. Norveç’e hiç gitmemekle beraber bulundukları konumu yakından takip ediyorum. Toplumun çoğunluğunun çalışkan, üretken, bilinçli, mutlu olduğunu düşünüyorum. Norveçli olup muhtaç olanlarda az da olsa olması gerekir. Bu şeyle bir şey. Bir toplumda uçlarda çok zeki insanlar olabildiği gibi doğuştan veya sonradan arazlı olanlar zeki olmayanlarda olabiliyor. Ülke değerlendirmelerinde Norveç en üst üç ülke arasındaysa parametrelerin büyük çoğunluğunda yüksek not çıkıyordur….
    Çok selamlar

Bir Cevap Yazın

Required fields are marked *.