Selahattin Esim

Selahattin Esim

10/05/2024
by Selahattin Esim
1 Comment

Yanlış turizm anlayışı ve Güney Doğunun incisi Mardin

Ülkemizde son yıllarda keşfedilen veya popüler olan kadim şehirlerden Mardin’e olan yoğun ilginin getirdiği sorunlar gün geçtikçe büyüyor. Ne yazık ki Venedik gibi dünya turizminde bile ender sayılacak mimariye, tarihe sahip şehirlerle yarışacak potansiyele sahip ve UNESCO’nun geçici koruma listesine aldığı birçok medeniyete ev sahipliği yapmış açık hava müzesi Mardin uzun dönemde turizmde yanlış uygulamalar sonucu gördüğü ilgiyi ve talebi   kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.

Hizmet sektöründe baş gösteren yoğun talebin yarattığı fahiş fiyat yaklaşımı Mardin gibi bir medeniyet beşiğine ve kültürüne yakışmayan bir yaklaşım olup kısa süreli aşırı hırsa dayalı kazancın getireceği tahribat kaçınılmaz olabilir ve sonrasında şehir ekonomisine büyük zarar verebilir. Maalesef planlaması yapılmamış yoğun ilgi beraberinde para kazanmak isteyen bir çok girişimciyide bölgeye çekiyor. Özellikle gastronomisi ile ilgili yapılan yayınlarla insanların ilgisini çeken Mardin lokantalarında kontrolden çıkmış bir fahiş fiyat uygulaması ile gelen turistleri şaşırtmaya başlamış durumda. İstanbul veya Bodrumdaki lüks restoranlarla yarışan bir fiyat uygulaması uzun dönemde şehre olan rağbeti düşürme tehlikesine yol açabilir. Şimdi yoğun talep esnasında bu önem verilmeyen durum işler bozulduğunda ekonomik hayatı etkileyebilir. Gönlünü kırdığınız her müşteri aslında beraberinde bir çok potansiyel müşteriyide beraberinde götürür.

Mardin binlerce yıllık tarihe sahip bir şehir olarak 640 yılında İslam hakimiyetine geçip 1085 yılında Mardin’in de olduğu bölge Selçuklu egemenliğine geçti. Bu tarihten itibaren bölge yoğun bir Türkmen iskanına sahne oldu. İpek yolu üzerinde bir ticaret merkezi olan şehirde 5 Han ve 1 Kervansarayda yüzyıllarca güvene dayalı ticaret yapılmıştır.

Mardin insanı ticaretin ana öğesi olan güvene çok önem vermiş bir kültüre sahipti ama ne yazık ki zaman içerisinde bu önemli yetenekte ticaretle uğraşan ailelerin genellikle İstanbul’a taşınmasıyla nesilden nesile aktarılan devamlılığını sağlamakta kırılganlık yaşanmış olabilir. Zaman hızlı akıyor ve her şey çok hızlı değişiyor. Eskiden bir misal vermek gerekirse rahmetli dedem ticaretle uğraşırdı ve İstanbul’dan kamyonlarla gönderilen mallar söze dayalı bir ödeme şekli ile ödenirdi buna çocukken İstanbul’a mal almaya geldiklerinde bende rahmetli dayımla beraber gezdiğim için çok şahid olmuşumdur. Türk ticaret kültüründe söz evraktan daha önemlidir. Ailedeki bir çok çocuk onun tezgahından mutlaka geçmiş ve ticaretin kurallarını orada öğrenmişti. İslam ve Roma Hukukunu iyi bilirdi tüccarların aralarında oluşan sorunlarda arabuluculuk ve yedieminlik yaptığını hatırlıyorum.  Binlerce dönümden oluşan arazilerini işletsinler diye verdiği insanlar her yıl hasattan pay olarak kamyonla susam, mercimek ve bulgur gönderdiklerinde üçte birini ihtiyaç sahibi insanlara,üçte birini akrabalara ve eşe dosta dağıtır geri kalan ise evde tüketilirdi. Bu Türklere has bir töredir ve Selçuklu ,Osmanlı Devleti tarafından benzer bir yöntemde kullanılmıştır. Söze dayalı olarak ekme biçme hakkı verilen o verimli toprakların hikayeside çok hazindir. Ne yazık ki hiç bir şey geçmiş zamanda olduğu gibi kalmıyor, kalamıyor fakat Mardin’i ipek yolu üzerinde yüzyıllarca önemli bir ticaret merkezi yapan gelenek ve görenekleri unutmamak ve yaşatmak önemli bir farklılık oluşturacağı için çok stratejik öneme sahiptir.
Continue Reading →

13/07/2023
by Selahattin Esim
0 comments

Arda Güler’in Transferi Hizmet İhracatı mı? Türkiye bu alanda ne kadar başarılı?

Futbolcuların başka ülkelere transferi aslında bir hizmet ihracatıdır. Mesela Brezilya bu sektörde en çok futbolcu ihraç eden bir ülke olarak örnek alınacak özelliklere sahiptir. Dünyanın en çok futbolcu ihraç eden 5 ülkesine CIES Football Observatory web sitesinden ulaşarak hangi ülkelere futbolcu ihraç ettiklerine bakabilirsiniz.

https://football-observatory.com/Tool-Migration

Örnek olarak Brezilya’nın istatistiklerine bakalım:

Dünya’nın 1 numaralı futbolcu ihraç eden ülkesi Brezilya’dan transfer olan futbolcuların öncelikli olarak Avrupa’da Portekiz’i seçmeleri tesadüf değil diyebiliriz. Ana dili Portekizce olan Brezilyalı futbolcuların Avrupa Piyasasına girişte ve Avrupa kültürüne uyum sağlamak açısından stratejik öneme sahip. Brezilya’da tüm futbol yetiştiren akademilerde başka bir ülkede oynarken dikkat etmeleri gereken önemli konuların mental eğitimi verilir. Mesela aynı ülkede oynayan başka bir Brezilyalı futbolcu hakkında yorum yapmamaları ve birbirlerini sportif düzeyde desteklemeleri öğretilmiştir. Ayrıca yurtdışına transfer olan futbolcuların bakmak zorunda oldukları bir aileleri ve destek oldukları geniş bir alt düzey geliri olan akraba  topluluğu toplum içindeki dayanışmanın önemli bir örneğidir. Brezilya ile olan irtibatlarını hiç kesmezler. Örnek vermek gerekirse Neymar Jr. Enstitüsü, 2014 yılından beri São Paulo kıyısındaki Praia Grande şehrinde, 10.000 den fazla sosyal yoksulluk içinde yaşayan çocukların desteklendiği, 2400 çocuğun futbol gelişimi için eğitim veren, ergenlerin ve ailelerinin fırsatlarını genişletmek amacıyla faaliyet gösteren kar amacı gütmeyen bir sivil dernektir; eğitim, spor, kültürel faaliyetleri teşvik etmek ve sağlığa erişimin sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca Neymar Jr markasını yöneten onlarca kişinin çalıştığı babasının başında bulunduğu bir şirketi vardır. Ülkemizden yurtdışına transfer olup büyük paralar kazanmış futbolcuların hiç birisi böyle ulvi bir hizmet ve ülkesinin gençlerine yatırım için bir vakıf kurmamıştır veya biz duymadık. Yurtdışına transfer olan futbolcularımızın kendilerini yetiştiren kulüplerin altyapılarına dahi mali destek sağladıklarını duyanınız varsa burada yorumlarını yayınlamaktan memnuniyet duyarım. Ama Kerem Aktürkoğlu gibi gençlerimizin çok fazla öne çıkartmasalar da mesela Kocaeli’de yetiştiği futbol kulübünün oyuncularına malzeme ile bile olsa maddi destek sağladığını biliyorum ve kendisini bu onurlu davranışı için kutluyorum. Öyle zannediyorum ki yurtdışına transfer olursa bu katkılarının çok fazlasını kendisini örnek alan genç kardeşlerine yapacak bir gönüle sahip olduğunu tekrar gösterecektir.

Continue Reading →

25/06/2023
by Selahattin Esim
2 Comments

Dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olan Çin’le ticaretimiz neden gelişmiyor?

Ülkemizin dünya ticaretinden en büyük payı alan ABD’nin arkasından ikinci en büyük ekonomisi olan Çin gibi Dünya Bankası 2022 verilerine göre 19,9 trilyon dolar Gayri Safi Milli Hasılası olan önemli bir ülke ile son 30 yılda 1-1,5 Milyar Dolardan 3 Milyar Dolara ancak gelebilen ihracatımız neden artmıyor konusunda bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle insanın aklına şu geliyor bunca yıldır Çin’de görev yapan Ticaret Müşavirleri, Ekonomi Müşavirleri ve Dışişleri mensupları devlete bu analizi yapan raporlar mutlaka göndermişlerdir. Gönderdilerse bu raporlar herhalde değerlendirilmemiş olacak ki 30 yıl içinde gözle görülür bir artış olmamış. Bu duruma başka bir açıdan bakarsak burada görev yapan Ticaret Müşavirlerinin performansını ölçen bir sistem olmadığı anlaşılıyor. Üstelik bu ülkede 4 yıl görev yapıp ülkeye döndükten sonra kurumsal birikimin ve takip edilen projelerin paylaşılmasını sağlayan bir CRM yazılımı olmadığı için kurumsal hafıza ve birikiminde aktarılmamasının ve her yeni atanan Müşavirin yeniden bir iş ağı oluşturmak için çaba sarf etmesinin çok önemli bir zaman kaybına neden olduğunu düşünebiliriz. 30 yılda her 4 yılda bir kurumsal hafızanın 7,5 kez sıfırlanması sonucu varılan sonuç zaten 3 Milyar Dolar  ihracat olarak önümüzde duruyor.

Continue Reading →

09/04/2023
by Selahattin Esim
0 comments

Türk futbolunun gelişmesini engelleyen , marka değerini düşüren ciddi gelişmeler…

Türk futbolunun marka değeri çok önemli bir ekonomik değerdir.  Bu ekonomi içinde maç yayını yapan kuruluşa üye olan, kombine alan, forma alan , takım logosu taşıyan kredi kartı kullanan, her sene Passolig kartını yenileyen taraftarın futboldan keyif alması ve bu eğlence sektörüne kendi isteğiyle gelir aktarmaya devam etmesi önemli bir kaynaktır. Taraftar dışında markaya yatırım yapan sponsorlar, dünyaca tanınmış yıldız futbolcu transferlerinde destek olan firmalar başlıca katkı yapan etkenlerdir. Başarı olmazsa marka değeri düşeceği için bu katkıda bulunanların markadan uzaklaşacağı ve ilginin azalacağı bilinen bir gerçektir.

Ülkemizde futbol federasyonu içinde var olan sistemin işleyişinde son dönemlerde gittikçe artan sorunlar olduğu çok ön plana çıkıyor. Aslında sistemin adil çalışmasını sağlayacak tüm öğeler olduğu halde sistemi ne yazık ki herkese eşit uzaklıkta ve objektif olarak çalıştırmakta zorlanıyoruz. Halbuki TFF bünyesinde görev alan kulüp temsilcilerinin o çatı altında görev yaparken herkese eşit uzaklıkta durmaya özen göstermeleri beklenmesi etik olarak en doğru olandır, bu herkes için geçerli altın kuraldır. Federasyon içindeki komitelerin, kurulların içine yerleşen kötü niyetli grupların olmadığını söylemenin kimseyi tatmin etmediği anlaşılıyor, çünkü sahada karşılaşılan haksızlıklar bir türlü bitmiyor. Aslında bu tür kurumlar hizmet yerleri olup asıl olan Türk futbolunun gelişmesi yönünde çalışmak olmalıdır. TFF gibi bir kurumda Başkan olan bir iş adamı ne kadar iyi niyetli olsa da vaktinin ne kadarını derinleşen sorunlara ayırabilir veya her şeyden haberdar olabilir ki. Kurum içindeki tüm fertlerin görevlerini layıkıyla yapıp sistemi çalıştırmaları kendi vicdanları ile hesaplaşmaları beklenir. Federasyon kurulları oluşturulurken seçim sisteminde bir sorun olduğu aşikar. Ehil ve liyakat sahibi insanlar bir türlü hizmet verebilecekleri görevlere gelemiyorlar. Herhalde kurum içinde yerleştiği düşünülen menfaat grupları kendi güç alanlarını bozacak insanları çok mahir bir şekilde devre dışı bırakmayı başarıyorlar diye düşünüyor insan. Ülkemizde yakın geçmişte yaşadıklarımız bu tür girişimlerin olabileceğinin en büyük kanıtı. Bu gelişmeler aslında  her şeyden önce hedef alınan spor kulüpleri ile birlikte Türk futboluna ve marka değerine çok zarar veriyor. Kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz. Aslında herkese eşit uzaklıkta ve adil bir sistemi arıyoruz hep birlikte, haksızlıkları önleme refleksine sahip olan.
Continue Reading →

30/03/2023
by Selahattin Esim
1 Comment

Türk Milli Takımını sürekli ders alma ve tecrübe kazanma mesajları veren Kuntz’mu başarıya götürecek?

Hırvatistan karşısındaki milli takımın aldığı mağlubiyet tüm ülkeyi üzdüğü gibi inanılmaz bir destek veren Bursa halkının 90 dakika boyunca gösterdiği performans Hırvatların bile hayranlığını kazandı. Hele Luka Modriç’in oyundan çıkarken alkışlanması çok asil bir davranıştı, kendisi de sosyal medyada buna teşekkür ederek ne kadar hoşuna gittiğini göstermiş oldu. Bazen bu tür ufak jestler futbolcuların gönlünü kazanmanıza sebep olur, hayatları boyunca bunu unutmazlar.

Gelelim Türk Milli takımının ve dolayısı ile  başındaki hocasının gösterdiği tüm ülkeyi üzen düşük performansa ve alınan mağlubiyetin göstergelerine. Her nedense Türk Milli Takımının başına getirilen hocaların seçilme ve çalışma şartlarının belirlenmesinde çok önemli süregelen bir yanlışlık var. Öncelikle 80 milyonluk bir ülkenin milli takımının başına bir teknik direktör getirilirken sözleşmelerde mutlaka başarı ve performans kriteri koyulması gerekir. Türkiye başarılara aç bir ülkedir ve Türk halkı Milli Takımının başarılı olmasını ister. Eğer seçtiğiniz Hoca zaten ülkenin beklentilerini karşılayacak bilgiye, hırsa ve başarı odaklı çalışma prensibine sahip değilse sürekli olarak benden ne bekliyorsunuz ki zaten futbol seviyeniz düşük benim gibi bir adam bulduğunuza şükredin diyebilme lüksüne sahip olur. Performans kriteri koyulmayan sözleşmeler başarısızlık anında hocanın birde cebine hakketmediği bir tazminat bedeli koyulup gönderilmesi sorununu ortaya çıkarır. Bu şart yerli ve yabancı hoca farkı gözetilmeden uygulanmalıdır. TFF’nin sözleşmeler konusunda danışmanlığını yapan hukukçuların futbolun ana kriteri olan başarıyı sözleşmelere neden koyamadıklarını sorgulamak gerekir. İnanın şu anda Türk Milli takımını çalıştıracak özelliklere sahip ve mevcut hocadan daha yetenekli en az 10 tane yerli ve milli teknik direktörü saymanız mümkündür. Hatta bir takımı çalıştırırken milli takımı da yönetebilecek değerlerimiz olduğuna inanıyorum, mutlaka boşta olan bir hoca aramaya gerek kalmayabilir.

 
Continue Reading →

25/03/2023
by Selahattin Esim
1 Comment

Katip Çelebii’nin dünyaca tanınan coğrafya kitabı Cihannüma ve ülkemizde bitmek bilmeyen sel felaketi

İnternette kısa bir gezinti yaparsanız aşağıda Cihannüma hakkında aşağıda yazmaya çalıştığım benzer açıklamalara ulaşabilirsiniz.

Coğrafi yapıtların en önemlisi olan Cihannüma, Osmanlı coğrafyacılığında yeni bir çığır açmış en önemli eserlerdendir. Cihannüma, İslam ve Hıristiyan coğrafyacılığının da temeli olan Batlamyus (Ptolemaios) kuramına dayanmakla birlikte, o güne dek hemen hemen hiç yararlanılmayan Batı kaynaklarını Osmanlı coğrafyacılığına tanıtması bakımından büyük önem taşır.

Osmanlı ülkelerinin ilk sistematik coğrafya kitabı olma özelliği taşıyan Cihannümâ, değişik ilim sahalarına ilgi duymuş olan Kâtib Çelebi’nin en önemli eserleri arasında yer alır.

1055 (1645) Girit seferi dolayısıyla ordunun adadaki su kaynaklarının nerede olduğunu bulamamasından dolayı rahatsız olarak haritalara ve coğrafya kitaplarına merak salan Kâtib Çelebi eserinin giriş kısmında, coğrafyanın insana oturduğu yerde dünyayı gezen seyyahlar gibi âlemi dolaşıp görme imkânı verdiğini, bu eserlerin okunmasıyla ömürleri boyunca seyahat edenlerden daha çok bilgi sahibi olunacağını söyleyerek coğrafyanın faydalarını belirtir. Daha sonra Cihannümâ’yı telif sebebini Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış coğrafya kitaplarının yetersiz olması, buna karşılık Batı’da bu ilme büyük önem verilmesi şeklinde açıklar. Bu gaye ile coğrafya alanında çeşitli kitaplardan faydalanarak İslâm coğrafyacılarının eksiklerini telâfi etmeyi ve coğrafya ilminin kendi zamanındaki durumunu ortaya koymayı düşünür. Kâtib Çelebi ayrıca Cihannümâ’nın iki bölümden meydana gelen bir eser olduğunu, birinci bölümün sadece denizler, nehirler ve adalardan, ikinci bölümün karalardan, alfabe sırasıyla şehirlerden, hicrî VII. (XIII.) yüzyıldan sonra keşfedilen ülkelerden bahsettiğini de ifade eder.

Continue Reading →

14/02/2023
by Selahattin Esim
0 comments

Yaşadığımız büyük afet ve öğrettikleri

Acımız çok büyük ve kelimelerle  ifade edilecek bir boyutta değil. Milletimizin başı sağolsun. Devletimizin tek başına üstesinden gelebileceği bir boyutu aşmış olması bazı organizasyon bozukluklarına neden olsa da gelin biz yine inanılmaz çaba gösteren güzel insanların davranışlarına odaklanıp bu ülkede onların var olduğuna binlerce kez şükredelim. Tüm vatandaşlarımız inanılmaz bir yardım seferberliği başlatarak acıları bir nebze olun giderme konusunda fedakarca bir tavır koydu, Türk Milleti zor durumlarda kenetlenme özelliğini bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. Tüm dünyadan güzel insanların gönderdikleri yardımlar sel olup aktı, demek ki insanlık din, dil, ırk farkı gözetmeden henüz ölmemiş diye düşünüyor insan. Ne yazık ki afetin kimliği , milleti olmuyor önüne ne gelirse alıp götürüyor. Sabahlara kadar canlı olarak bir insanımızın enkaz altından çıkarılma çabasını seyrederken orada insan üstü çaba gösteren ekiplerle beraber gözyaşlarına boğulduk orada çaba gösteren güzel insanlara binlerce kez teşekkür ve dua ettik. İyi ki bu güzel insanlar varlar.

2013 yılında yani yaklaşık 10 sene önce  blog sayfamda “Asil ve Güzel İnsan” diye başlayan bir makale yazmışım. Deprem süresince yaşananlar ve bu büyük felaketin sonuçlarını izlerken insanın aslını hatırlatan ve düşünceye sevk eden derin bir içeriğe sahip olan bu yazımı tekrar okuyunca inanın bir kat daha üzüntüm arttı. Asil ve güzel insan şefkat ve merhamet sahibidir ve dolayısı ile güzel ahlakla bezenmiştir. Yıllar değil asırlarda geçse bu kural sonsuza kadar geçerli  olacaktır.

Peki gerçekten çağımızın insanı yaradılış amacından ve kendisine verilen üstün özelliklerden gittikçe sapıyor mu? Gittikçe yozlaşan insani ilişkiler, her şeyde maddiyatın ön plana çıkması, yolsuzlukların artık günlük hayatta doğal bir süreç gibi algılanması,  bina yaparken kurallara uymayıp binlerce insanın ölmesine sebep olmak,  kuralları uygulaması gerekenlerin görevlerini layıkıyla yerine getirmemesi ve binlerce insanın ölmesine sebep olmaları , erdemli insanların beceriksiz veya enayi olarak algılanması sayabileceğimiz birkaç örnektir. Asil ve Güzel İnsan olmamızı sağlayan özelliklerimizi terk ettikçe şeytani duygularla hareket eden insanlara dönüşmüyor muyuz?.
Continue Reading →

03/02/2023
by Selahattin Esim
0 comments

Kafkasların Parlayan Yıldızı Azerbaycan

2016 yılında Elektrik Elektronik ve Hizmet İhracatçılar Birliği olarak Azerbaycan’a Yazılım İhracat Heyeti düzenlemiştik. O dönemki Büyükelçimiz Sayın Erkan Özoral’ın önemli desteği ile bu heyeti sektörün önde gelen 12 firması ile gerçekleştirdik. ASK,  AZ Promo ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı’nın bu çalışmada önemli desteği bu heyetin gerçekleşmesinde rol oynamıştı. TET olarak düzenlediğimiz 2 ABD ve Almanya Yazılım İhracat Heyetlerinden sonra yüzümüzü ilk olarak döndüğümüz ülkenin Azerbaycan olması aslında tesadüf değildi. Heyet tanıtım başlığındaki Investment Mission vurgusu aslında heyetin ana amacının sadece bir şeyler satmak olmadığını ve yatırım yapmak istediğimizi vurgulayan stratejimizin kilit hedefiydi.

Şimdi dönüp baktığımda bu heyetin açılış konuşmasında Sayın Büyükelçimizin vurguladığı gibi biz Azerbaycan’ı Kafkaslara ve Rusça konuşan coğrafyaya bir açılım kapısı olarak gördüğümüzü beyan etmiştik. Bazen erken safhada söyledikleriniz ve yaptığınız atılımlar yıllar sonra yerini buluyor veya meyvesini veriyor. Aynen bundan sekiz yıl önce sektör olarak Türkiye’nin yazılım ihracat potansiyelini 15 Milyar dolar olarak öngördüğümüzü beyan etmek gibi. O zaman çok eleştirilen bu öngörünün arkasında bu ülkenin gençlerine olan inancın bir tezahürü yatıyordu, açıkçası onlarla gurur duyuyoruz.

Continue Reading →

16/12/2022
by Selahattin Esim
0 comments

Messi dünyaya örnek olacak bir yıldız mı?

Son Hollanda maçından sonra Messi kendisine yaklaşıp el uzatan Hollandalı futbolcu Weghorst’a saygısızlık yaparak el uzatmadı. Bu belki birçok izleyicinin gözünden kaçmıştır. Weghorst Hollanda futbol ekolünde aldığı terbiye ile 5-6 yaşından beri maçlardan sonra rakiple el sıkışmayı ve maçta yaşananları geride bırakmayı öğrenmiş olduğu için Arjantin’in sokak futbolundan yetişmiş Messi’nin böyle bir saygısızlık yapacağını herhalde tahmin edememişti. Messi Arjantin’e 2 gol atıp neredeyse finale giden yolu kapatacak olan Weghorst’a hem rakip ve hemde meslektaşı olarak büyük  saygısızlık etmişti.

Stadın soyunma odalarına giriş tarafında röportaj veren Messi’ye doğru tekrar yaklaşıp belki de biraz önce sadece elini sıkmak istediğini ve yaptığı saygısızlığı ifade edecek olduğunu söylerken Messi onun yaklaştığını görünce milyonların gözü önünde canlı röportaj yaparken ona doğru dönüp ” Salak ne bakıyorsun orada defol git!!” diyerek bağırınca araya diğer futbolcular girip orada bir kavga çıkmasını önlediler. Bu ikinci saygısızlığı ise birincisinden daha büyük hakaret içeren bir anlama da sahipti. Dünya yıldızı olmasına rağmen halen İngilizce bilmediği için kişiliği hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz çok fazla röportajını izlemediğimiz dünya yıldızı Messi’nin gizli kalmış bir yönü ve gerçek kişiliği milyarlarca izleyici karşısında gözler önüne serilmişti.

Güney Amerika’lı futbolcuların ne kadar ünlü olurlarsa olsunlar unutamadıkları bir sokak kültürü travmaları var. 2002 Dünya Kupası Brezilya maçında Hakan Ünsal’ın korner atması için Rivaldo’ya biraz hızlı gönderdiği top Brezilyalı Rivaldo’nun ayaklarına çarpınca Rivaldo’nun yüzünü tutup 1 metre havaya zıplayıp sanki mermi yemiş gibi yere düşünce kıvranıp  tiyatro yapması sonucu kırmızı kart yemesini hiç unutamam. Bu kültüre göre rakibi tuzağa düşürmek veya onu tahrik etmek oyunun bir parçasıydı. Rivaldo gibi ünlü bir futbolcu Hakan Ünsal’ın kırmızı kart görmesi için çok güzel numara yaparak Türk Milli takımının önemli bir oyuncusunun oyundan atılmasını sağlayarak bundan kendi takımı lehinde menfaat sağlamıştı. Aynı şey Beckham’ın başına 1998 yılı Dünya Kupasında  Arjantin Milli maçında geldi ve şimdi Atletico Madrid’i çalıştıran Diego Simeone kendisine Beckham’ın yerde yatarken yaptığı ufak müdahaleden sonra havada takla atıp yerde canhıraş kıvranma tiyatrosuna hakemin inanması sonucu Beckham kırmızı kart görüp kendi ülkesinde vatan haini edilmiş ve kariyeri zor bir döneme girmişti. Beckham yıllarca kendisine İngiltere’de yapılan hakaretlere ses çıkarmamış ama bunun üzüntüsünü çok derin bir şekilde yaşamıştı. Yıllar sonra Simeone ile Beckham belgeseli için yapılan röportajda kendisine kırmızı kart gösterilecek bir müdahale olmadığını itiraf ederek bir nevi özür dilemişti. FİFA tarafından sürekli olarak gençlere verilen etik ve rakibe saygı içerikli mesajlarla uyuşmuyordu. Rivaldo veya Simeone aynı Messi gibi  sokakta her türlü kuralın mubah sayıldığı acımasız bir kültürde yetişmişti. Sokakta kazanmak için her şey yapılabilir kural budur.

FİFA futbolun pozitif değerlerini korumak adına birçok önlem almaya çalışıyor aşağıda bununla ilgili bir yayınlarını okuyabilirsiniz.

https://publications.fifa.com/en/vision-report-2021/11-goals/protect-positive-values-in-football/

Ama asıl sorun Messi’nin ufak yaşlarda sokakta futbolla aşina olduğu yıllarda bu eğitimi almasıyla başlamadığı için yukarıda bahsettiğim saygısızlığı tüm dünyanın gözü önünde yapmaktan çekinmeyen bir dünya yıldızını seyretmek beni fazlasıyla üzdü. Bu futbolcuya olan sempatim azaldığı gibi geldiği seviyeyi tam hazmedemediğini veya onun belki de başarıyla gizlediği gerçek yüzünü görmek bir o kadar üzücüydü. Arjantin Milli takımında dünya ekolünde önemli bir yeri olan Hollanda’da oynamış ve meşhur olup büyük kulüplere transfer olmuş 2 oyuncu oynuyor. Bunlar Lisandro Martinez (Ajax’tan Manchester United’a transfer oldu), Tagliafico(Ajax’tan Lyon’a transfer oldu). Bu futbolculardan Martinez araya girip orada olay çıkmasını önleyen önemli futbolculardan birisiydi çünkü Hollanda kültürünü biliyordu ve Messi’yi tanıyordu.

Arjantin tarafında bir diğer saygısızlık boyutu Angel De Maria’dan geldi. Bu oyuncu kariyerinde gördüğü en kötü Teknik Direktör’ün Hollanda Milli takımının başında olan Louis van Gaal olduğunu söyleyerek dünyanın tanınmış kulüplerini çalıştırmış Hocaya da saygısızlık etmekten geri kalmadı. Halbuki o seviyelerde oynamış bir futbolcunun tecrübesi ile böyle bir şey söylemesinin aptalca olduğunu düşünebilirsiniz ama demek ki sokak kültürü yıllar geçse de futbolcunun genlerine etki ediyor. Bu konu Louis van Gaal’a basın toplantısında sorulduğunda verdiği cevap ancak büyük bir hocanın vereceği tarzda oldu: ” Onun kendi görüşüne saygı duyarım. Kadroya almadığınız her futbolcu sizi sevmeyebilir ama bana inanın bir Teknik Direktör kendi işine yarayacak bir futbolcuyu nedensiz kadro dışı bırakmaz mutlaka bir sebebi vardır!!”.

Gol attıktan sonra Hollanda yedek kulübesine koşup çocuk gibi tuhaf bir şekilde tahrik etmesi bir dünya yıldızına yakışmayan bir hareketti, bu hareketle milyarlarca izleyici nezdinde saygınlığına leke düşürdü belki de benim gibi birçok futbolseverin ona olan sempatisine zarar verdi. Sen dünya yıldızı isen gölünü atarsın ve yorumu başkalarına bırakırsın böyle sokak çocukları gibi şaklaban hareketler yapmana gerek kalmaz bırak başkaları seni övsün, zaten buna da  ihtiyacın yok Allah’ın verdiği sıra dışı yetenekleri sergile ve Yaradana şükret yeter.

Messi’nin maçtan sonra Louis van Gaal’a gidip tepki göstermesi ise bir diğer saygısızlık. Dünya yıldızı Messi’nin Arjantin Milli takımı forması giyerken motive olması için rakip takımın teknik direktörünün maçtan önce onun hakkındaki bazı düşüncelerini söylemesine ihtiyacı mı vardı, bu iki laf mı onu bu kadar motive etmişti veya bu düşünceler söylenmeseydi Arjantinli dünya yıldızı yeterli motive olmayacakmıydı?. Kariyerine bakıldığında Mourinho’nun da dahil olduğu bir çok teknik direktöre karşı yaptığı saygısızlıklar onun bu konuda sorunları olduğunu gösteriyor.

Şimdi Messi’nin bu saygısızlığını seyreden Hollanda’lı gençler sizce bu dünya yıldızına saygımı duyarlar yoksa nefret mi ederler? Ayrıca Hollanda’da futbol oynayan bir çok Arjantinli oyuncuya da antipati duyulmasına neden olabilir. Bazen çok basit gözüken tavırlarla neredeyse size ölümsüzlük kazandıracak saygı ve sevgiyi kazanırsınız, ama o inceliği gösterecek yüreğe ve ruha sahip olmanız gerekir. Milyonlarca euro veya dolar servetiniz olabilir ama alçak gönüllülüğü  unutmazsanız milyonlar size ölümsüzlük sevgisini sunar, servetiniz ve ününüz değil.

Türk futbolunda yıllar geçse de taraftarın kalbine taht kurmuş bazı efsane futbolcular vardır. Bu sevgi ve saygı aslında ortaya koyulan karakterle elde edilir. Ufak yaşlarda babamla maçlara giderdik. Bir Galatasaray-Fenerbahçe maçından önce Fener tribünlerinin kendine yönelik aleyhte tezahüratına karşı tribünlerin önüne gelip sağ elini kalbinin üzerine koyup eğilerek o meşhur selamını veren  rahmetli Metin Oktay’a aynı tribünler alkışlarla cevap vererek onu bağrına basmıştı. Aradan kaç nesil geçmesine rağmen onu görmemiş gençlerin bile sevgisinin bitmemesini neyle ölçersiniz acaba? Bir yerde onun rekorunu kırmış her türlü istatistikleri geçmiş ve büyük servete kavuşmuş bir futbolcu düşünün şu anda hatırlanmak bile istenmeyen ve diğer tarafta geçirdiği elim kaza sonucu ölürken bile belki paraya önem vermediği için geçim sıkıntısı çeken Taçsız Kral Metin Oktay!!

1957 yılında 17 golle gol kralı olduğunda Fenerbahçe ikinci başkanı Müslim Bağcılar, Metin Oktay’ı transfer etmeyi kafasına koymuştur. Metin Oktay arkadaşları tarafından davet edildiği bir restaurantta Müslim Bağcılar ile buluşturulur. Kendisinden habersiz emrivaki olarak gerçekleştirilen bu buluşmaya Metin Oktay çok kızar, ancak onun nezaketi meşhurdur. Mekânı terk etmez ve Müslim Bağcılar’ın davetini kırmayarak masaya oturur. Bağcılar, kendisine imzalı açık bir çek uzatır. ‘istediğin rakamı yaz, yeter ki Fenerbahçe’ye gel. Metin Oktay kimsenin beklemediği bir şekilde çeki geri uzatır ve o meşhur sözü söyler.
 “ Bizi sevenlere ihanet etmeyelim baba!”

 

26/11/2022
by Selahattin Esim
1 Comment

Türk Milli Takımı Katar’daki Dünya Kupasında neden yok?

İzlediğimiz Dünya Kupası maçlarında Türk Milli takımının olmaması tribünlerdeki ülke vatandaşlarının coşkusunu görünce insanı bir kat daha üzüyor. Futbolun bu kadar çok sevildiği bir ülkede 80 Milyon bu heyecandan ne yazık ki mahrum kaldı. Özellikle Katar’da Türkiye olmalıydı. Türk futbolunun marka değeri ne yazık ki aşağı çekiliyor ve bunu hep birlikte başarıyoruz. Futbolun ülkenin tanıtımında nasıl bir katkısı olduğunu ve hizmet ihracatı sağladığını bu işin ekonomisini en iyi bilen örnek ülke olarak Brezilya’yı sayabiliriz. Yurtdışında oynayan futbolculara Brezilya ekonomisi için önemli bir mesleği icra ettikleri anlatılır ve bu bilince sahip olmaları sağlanır. Mesela Nymar’ın elde ettiği servetle ülkesinde geride kalan ailesine ve yakınlarına nasıl maddi destek olduğunu, genç yetenekleri yetiştirmek için vakıf kurduğunu bizde çoğu kişi bilmez. Hollanda’nın efsane futbolcusu Johan Cruyyf”unda kendi adına kurulmuş bir vakfı vardır ve bu vakıf Hollanda başta olmak üzere kendisi gibi büyük yıldızların yetiştiği sokak futbolunu teşvik etmek için çeşitli ülkelerde çocukların ve engelli gençlerin oynayabileceği minik sahalar yapmaktadır.

Bizde ise futbolcu transferi halen hizmet ihracatı olarak gözükmüyor ve kayıtlara geçmiyor öyle bir derdi olanda yok zaten. Aslında futbolcu ihraç etmekte bir strateji gerektirir. 2011 yılında bilinen bir STK’da Ar-Ge Komisyon Başkanı olarak 2023  Hizmet ihracat Vizyonu Raporunu hazırlatırken görüş almak için temas ettiğimiz yurtdışında oynamış veya çalışmış hiç bir futbolcu veya teknik adamdan geri dönüş alamamıştık onlarında öyle bir vizyonu olmadığını görmek bizi şaşırtmamıştı. Yurtdışına transfer olan futbolcuların hiç birinin Nymar kadar ülkesine yatırım ve destek sağladığına da şahit olamadık ne yazık ki veya biz duymadık. Tabii bazı istisnalar hariç. Genç nesilde bu belki değişebilir, örnek vermem gerekirse Kerem Aktürkoğlu’nun yetiştiği bölge olan Kocaeli’ne bazen gidip yetiştiği kulübün gençleriyle ilgilendiğini ve spor malzemeleri hediye ederek onları sevindirdiğini duydum ve bu karakter sahibi gencimizi bu anlayışından dolayı takdir etmemiz lazım. Belki yurtdışına transfer olup daha büyük imkanlara sahip olsa daha fazlasını yapacak bir yüreğe sahip olduğunu buradan anlayabiliriz.
Continue Reading →

28/10/2022
by Selahattin Esim
0 comments

Türk Futbolunun Marka Değeri ve PFDK

Türk futbolunun marka değeri futbolun gelişmesi açısından stratejik öneme sahiptir. Türk Futbolunda dünya markası olabilme şansını yakalamış kulüplerimiz bellidir bir elin beş parmağını geçmez. Bu kulüpler ülkenin tanıtımında da önemli rol oynarlar. Türkiye coğrafi olarak bilindiği, bulunduğu ülkelerden başka batılı ülkelerde bile sempatizanı olan nadir ülkelerden biridir. Maalesef ülkemizde bu sektörün pazarlaması ve tanıtımı o kadar kötü yapılmasına rağmen bu kulüpler milyonlarca taraftar tarafından izlenmektedirler.

Futbol aslında başlı başına bir ekonomidir. Burada girdileri sağlayan en önemli unsur taraftardır. Maç yayını yapan kuruluşa üye olan, kombine alan, forma alan, taraftar kredi kartı kullanan, her sene Passolig kartını yenileyen taraftarın futboldan keyif alması ve bu eğlence sektörüne kendi isteğiyle gelir aktarmaya devam etmesi önemli bir kaynaktır. Taraftarın olmadığı pandemi dönemde futbol kulüplerimiz zaten ağır kayıplara uğradıkları için bir temaşa sporu olan futbolun taraftar olmadan tadı ve tuzu olmadığını hep birlikte yaşayarak gördük ve tecrübe ettik. Allah bir daha böyle bir musibeti bizlere yaşatmasın diye dua edelim.

Türk Futbolunun marka değerini koruyacak en önemli kuruluş başta TFF olmak üzere bu sektörle ilgisi olan tüm kurullardır. Eskiden maçlara gittiğimiz stadyumlarda “sporcunun zeki,çevik ve ahlaklısını severim” diye Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sloganını görürdük. Bu mesajın aslında ne anlama geldiğini yıllar sonra Hollanda’da amatör olarak futbol oynarken daha net bir şekilde anlamıştım açıkçası. Dünya markası olmuş Ajax gibi bir kulüpte futbolcu seçiminde aranan en önemli özelliklerin zeka, yetenek ve karakter olarak belirlenmiş olduğunu gördüm. Futbolcu yetenekli ve kabiliyetli olabilir ama karakter sahibi değilse yani etik değerlerde dahil olmak üzere bir benliği yoksa o futbolcu altyapıdan yükselemez ve sistem tarafından elenir. Dünya markası işte bu üç temel üzerinde inşa edilen öz kaynak düzeni ile inşa ediliyor. Çocuklar her maçtan sonra rakipleri ile el sıkışmasını ve sonuç ne olursa olsun maçın artık geride kaldığını ve insani değerlerin ve kardeşliğin aslında en önemli unsur olduğunu öğrenirler. Yukarıda bahsettiğim slogan aslında sporcular, hakemler, antrenörler gibi sporun her kademesinde görev yapanlar içinde geçerlidir.
Continue Reading →

27/10/2022
by Selahattin Esim
1 Comment

Topkapı Sarayı’ndaki ender Çin porselenleri ve muhteşem turizm potansiyeli

Osmanlı İmparatorluğu’nun 3 kıtayı yönettiği Topkapı Sarayı halen gün yüzüne çıkmamış depolardaki belki de eşi benzeri bulunmayan antika değerinde eserlere sahip. Piri Reis’in haritası üzerinde domates peynir yiyen anlayıştan bugünlere çok mesafe alındı, bir çok düzenlemeler ve restorasyon yapıldı bunun hakkını öncelikle verelim.

Halen gerçek değerini bulamamış işlenmemiş nadide bir mücevher gibi tarihi yarımadanın en güzel noktasında yükselen mütevazi bir anlayışın timsali Topkapı Sarayı 1478 yılında yapımı tamamlanan kapladığı 400.000 m2’lik alan ile günümüze kadar ulaşan dünyanın en eski ve en büyük sarayıdır.

İstanbul’da yürürken adım attığınız her yerde binlerce yıllık bir tarihin üzerinde yürüdüğünüzü unutmamanız lazım. Bizden önce kaç nesil ve kaç imparatorluk bu nadide şehirde izlerini ve enerjisini bırakmış. Geçmişe saygı Türklerin geleneğinde olan bir olgudur.
Continue Reading →