Selahattin Esim

Selahattin Esim

Türk Milli Takımı Katar’daki Dünya Kupasında neden yok?

| 1 Comment

İzlediğimiz Dünya Kupası maçlarında Türk Milli takımının olmaması tribünlerdeki ülke vatandaşlarının coşkusunu görünce insanı bir kat daha üzüyor. Futbolun bu kadar çok sevildiği bir ülkede 80 Milyon bu heyecandan ne yazık ki mahrum kaldı. Özellikle Katar’da Türkiye olmalıydı. Türk futbolunun marka değeri ne yazık ki aşağı çekiliyor ve bunu hep birlikte başarıyoruz. Futbolun ülkenin tanıtımında nasıl bir katkısı olduğunu ve hizmet ihracatı sağladığını bu işin ekonomisini en iyi bilen örnek ülke olarak Brezilya’yı sayabiliriz. Yurtdışında oynayan futbolculara Brezilya ekonomisi için önemli bir mesleği icra ettikleri anlatılır ve bu bilince sahip olmaları sağlanır. Mesela Nymar’ın elde ettiği servetle ülkesinde geride kalan ailesine ve yakınlarına nasıl maddi destek olduğunu, genç yetenekleri yetiştirmek için vakıf kurduğunu bizde çoğu kişi bilmez. Hollanda’nın efsane futbolcusu Johan Cruyyf”unda kendi adına kurulmuş bir vakfı vardır ve bu vakıf Hollanda başta olmak üzere kendisi gibi büyük yıldızların yetiştiği sokak futbolunu teşvik etmek için çeşitli ülkelerde çocukların ve engelli gençlerin oynayabileceği minik sahalar yapmaktadır.

Bizde ise futbolcu transferi halen hizmet ihracatı olarak gözükmüyor ve kayıtlara geçmiyor öyle bir derdi olanda yok zaten. Aslında futbolcu ihraç etmekte bir strateji gerektirir. 2011 yılında bilinen bir STK’da Ar-Ge Komisyon Başkanı olarak 2023  Hizmet ihracat Vizyonu Raporunu hazırlatırken görüş almak için temas ettiğimiz yurtdışında oynamış veya çalışmış hiç bir futbolcu veya teknik adamdan geri dönüş alamamıştık onlarında öyle bir vizyonu olmadığını görmek bizi şaşırtmamıştı. Yurtdışına transfer olan futbolcuların hiç birinin Nymar kadar ülkesine yatırım ve destek sağladığına da şahit olamadık ne yazık ki veya biz duymadık. Tabii bazı istisnalar hariç. Genç nesilde bu belki değişebilir, örnek vermem gerekirse Kerem Aktürkoğlu’nun yetiştiği bölge olan Kocaeli’ne bazen gidip yetiştiği kulübün gençleriyle ilgilendiğini ve spor malzemeleri hediye ederek onları sevindirdiğini duydum ve bu karakter sahibi gencimizi bu anlayışından dolayı takdir etmemiz lazım. Belki yurtdışına transfer olup daha büyük imkanlara sahip olsa daha fazlasını yapacak bir yüreğe sahip olduğunu buradan anlayabiliriz.

Ekvator gibi ufak bir ülkenin nüfusu yaklaşık 17 Milyon ve nüfusu 17.768.000 olan Hollanda ile hemen hemen yaklaşık bir rakam. Ekvator Milli Takımı yüreğiyle oynayarak dünya kupasını kazanma hedefiyle gelmiş futbol ekolüne sahip Hollanda’ya sahayı neredeyse dar etti ve topa sahip olmasını engelleyerek sonuca ulaştı. Biz ise takımın en golcü oyuncusu olan Valencia’nın Fenerbahçe’de oynuyor olması ile mutlu olmakla yetiniyoruz. Bakıldığında 80 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’de dört büyüklerde oynayacak kapasitede bir ileri üçlü oyuncusu yetiştirememek aslında üzerinde düşünülmesi gereken bir öz kaynak düzeni sorununa çok güçlü bir şekilde işaret ediyor. Takım olarak çok iyi organize olan olan, fizik olarak en üst düzeyde motive olmuş bir takımın neler yapabileceğini gösterdiler. Dün oynanan maçta Hollanda’yı neredeyse yenecek fırsatları ele geçirmelerine rağmen değerlendiremedikleri için bu şansı teptiler. İstatistik olarak 14 şuta karşı  birisi gol olan 2 şut. Ekvator aslında orta sahada agresif bir pres yaparak Hollanda’yı çok yan pas yapmaya zorladı ve attıkları golde böyle bir pres sonucunda oluşan yan pas hatasından geldi. Futbol aslında çok basit bir oyun ama bu basit şekliyle oynamak aslında işin en zor tarafı herhalde. Hollanda gibi dünyanın en iyi takımlarında oynayan yıldız oyunculara sahip olmak yeterli olmuyor sahada Ekvator gibi yüreğini ortaya koyan motivasyonu yüksek sahada savaşacak futbolculara da sahip olmanız lazım.

Bu nüfus olarak nerdeyse beşte birimize eşit olan bu tür ülkeler bu işi nasıl başarıyor diyerek dünya kupasına neden katılamadığımıza aslında akademik bir araştırma konusu olması gerekirken her şeyin üzeri örtüldüğü ve kurumsal hafıza tutulmadığı için şöyle amatör gözle bir bakalım isterseniz. Bizim en son Hollanda’ya 6-1 yenildiğimiz maç bence yeterince analiz edilmedi. Bu maçta kadromuz şöyleymiş:

TürkiyeUğurcan Çakır, Kaan Ayhan, Merih Demiral, Çağlar Söyüncü, Mert Müldür, Okay Yokuşlu (Dk. 90 1 Yusuf Yazıcı), Orkun Kökçü (Dk. 46 Ozan Tufan), Cengiz Ünder, Hakan Çalhanoğlu (Dk. 86 Halil Dervişoğlu), Kenan Karaman (Dk. 46 Ozan Kabak), Burak Yılmaz (Dk. 65 Kerem Aktürkoğlu)

Bakıldığında bugünkü kadromuz birkaç değişiklikle hemen hemen aynı bugün çoğu Avrupa’nın sayılı takımlarında oynayan futbolculara sahip bir kadro sahaya sürülmüş. Bu maçta Türkiye’nin Hollanda karşısında tarihindeki en büyük yenilgiyi almasını sağlayan sebep neydi acaba? Bizim basın bu tür analizleri yapmıyor veya yeterince üzerinde durmuyor. Bu maçta takımın çökmesini sağlayan en büyük neden ruhsal olarak hazır olmayışı , oturmuş bir ekolü olmayışı ,takımın Avrupa Kupasında yaşadığı çöküşü sonrası Teknik Direktör değişikliği yapılmaması, hazırlık maçlarında sürekli takımın değiştirilip kadro sürekliliğinin sağlanmaması , futbolcuların yüreğini ortaya koymaması, hazırlık dönemindeki antrenman şemasındaki hatalar gibi nedenler olabilir mi?. Hele takımı oluşturan oyuncuların büyük çoğunluğunun Türk liginde oynamıyor olması zaten başka bir sistem arızası olarak göze çarpıyor buna aşağıda değineceğim. Ama işin içinde hangi teknik direktör takımın başında olursa olsun etkileyemeyeceği başka bir sistemsel sorun var. Bunu düzeltecek ve kurgulayacak hamleleri yapmadıktan sonra hocaların biri gelir biri gider ve futbol aşığı bu ülkede insanlarımız hep üzüntüleriyle baş başa kalırlar.

Türk Milli Takımının Avrupa kupası öncesi yaptığı hazırlık maçlarına bakarsak Azerbaycan, Gine, Moldova gibi takımlarla hazırlık maçları oynanması takımın aksayan yönlerini görmek açısından Teknik ekibi yanıltmış olabilir. Avrupa Kupasında tüm maçları kaybeden Türkiye’de ruhsal çöküşün birinci aşaması yaşandığı halde buna önlem alınmadı ve aynı Teknik ekibe belki vefa duygusuyla veya ödenecek tazminat nedeniyle Dünya Kupası maçları aşamasında tekrar şans verildi. Aslında burada sonucu neredeyse tahmin edilebilecek stratejik bir hata yapılarak duygusal davranıldı  veya hocanın geçmiş kariyeri üzerine kumar oynandı diyebilmek mümkün.  Futbolda bazen geçmişte ne kadar büyük başarılarınız olursa olsun bu gibi turnuvalarda gerekli sonucu alma becerisini gösteremeyebilirsiniz, bunun yüzlerce örneğini saymak mümkün. Çok isteseniz de bir şeyler istediğiniz gibi gitmeyebilir.

Türk Milli takımının maç tablosuna bakarsak 2 tane kırılma noktası görüyoruz. Avrupa kupasında ruhsal çöküş yaşamış kadronun 2 ay sonra kendi sahasında Karadağ Milli Takımıyla berabere kalıp hediye ettiği maç ve 6-1 Yenildiğimiz Hollanda maçları. Türk Milli takımının teknik direktörlerle yaptığı sözleşmelerde anladığımız kadarıyla bir performans ölçümü yok. Sanki bu ülke Teknik direktör bulmakta zorlanıyor gibi performans ölçümü koyulmuyor. Avrupa Kupasında Milli takım en azından çeyrek finale çıkamazsa Teknik ekibin işine son verilir maddesi olsaydı belki Dünya Kupası elemelerine kadar geçen sürede belki de bilmediğimiz tazminat ödeme görüşmeleri veya bunun riski olmadan Türk Futbol Federasyonu beyaz bir sayfa açabilirdi. Hollanda Milli Takımının Teknik Direktörü olan Frank de Boer’un sözleşmesinde böyle bir madde olduğu için hemen ertesi gün sözleşmesi feshedildi ve Louis van Gaal ile yeni bir başlangıç yapıldı. Bizim 6-1 yenildiğimiz maç aslında özgüvenini ve takım üzerindeki etkisini yitirmiş bir teknik direktörle, yeni ve enerjik bir başlangıç yapıp takıma yeni bir taktik düzeni getiren Teknik Direktör arasında oynandı ve sonuç belki de kaçınılmazdı. Zaten yeni olan bu taktiksel düzeneği bizim Teknik ekibin fazla süzmüş olmasını beklememek lazım ülkenin basını bile bunu anlamakta zorlandı ve çok eleştirildi. Louis van Gaal Hollanda futbol ekolünün sistemsel taktiği olan 4-3-3 ten vazgeçerek takıma 5-3-2 yani İtalyanların efsane Cattenacio taktik anlayışına yeni bir düzenek katarak Dünya Kupasına katılma hakkını elde etti. Takım hücuma geçtiğinde defansın sağ bloğunda veya sol bloğunda olan oyuncular hücum yapılan kanada göre hücuma katılarak aslında en iyi bildikleri 4-3-3 veya 3-4-3 sistemine geçiş yapıyordu. Defansa geçildiğinde ise kolay gol yenmemesi için geri dörtlü hemen beşli dizilişe geri dönüyordu. Bunu yapmasının sebebi ise 4-3-3 taktiksel anlayışta ileri üçlünün sağında veya solunda oynayan hücum oyuncularının geri dörtlüye yardım etmesi için tüm sahayı kat etmelerini önlemekti. Şimdi Dünya Kupasında aynı taktiksel düzenle devam ediyorlar fakat Ekvator gibi bir takım bile basit fakat zekice kurgulanmış  taktiksel anlayışla Hollanda’ya karşı beklenmeyen bir reaksiyon gösterebildi. Futbolun güzelliği ve heyecanı aslında burada sonucu önceden kestirmeniz çok zor.

Türk Milli Takımının maçları:

PORTEKİZ 3-1 TÜRKİYE 24.03.2022 DÜNYA KUP. –
KARADAĞ 1-2 TÜRKİYE 16.11.2021 DÜNYA KUP.- 2022 ELEME
TÜRKİYE 6-0 CEBELİTARIK 13.11.2021 DÜNYA KUP.- 2022 ELEME
LETONYA 1-2 TÜRKİYE 11.10.2021 DÜNYA KUP.- 2022 ELEME
TÜRKİYE 1-1 NORVEÇ 08.10.2021 DÜNYA KUP.- 2022 ELEME
HOLLANDA 6-1 TÜRKİYE 07.09.2021 DÜNYA KUP.- 2022 ELEME
CEBELİTARIK 0-3 TÜRKİYE 04.09.2021 DÜNYA KUP. – 2022 ELEME
TÜRKİYE 2-2 KARADAĞ 01.09.2021 DÜNYA KUP. – 2022 ELEME
İSVİÇRE 3-1 TÜRKİYE 20.06.2021 AVR. ŞAMP. 2020 FİNALLERİ
TÜRKİYE 0-2 GALLER 16.06.2021 AVR. ŞAMP. 2020 FİNALLERİ
TÜRKİYE 0-3 İTALYA 11.06.2021 AVR. ŞAMP. 2020 FİNALLERİ
TÜRKİYE 2-0 MOLDOVA 03.06.2021 ÖZEL MAÇ
TÜRKİYE 0-0 GİNE 31.05.2021 ÖZEL MAÇ
TÜRKİYE 2-1 AZERBAYCAN 27.05.2021 ÖZEL MAÇ

Avrupa’nın tanınmış kulüplerinde oynayan futbolcuları takıma koyduğumuz halde neden başarının gelmediğini fazla irdeleme ihtiyacı hissetmedik. Bu gençlerimiz sistemli çalışan ve disiplinli bir ortamda başarılı oldukları için oturmuş bir ekolü olmayan  sistem içinde başarılı olmalarını beklememiz zaten haksızlık olur. Bu futbolcularımızın kalitesini ve oynadıkları üst düzey kulüplerde nasıl başarılı olduklarını sorgulamamak gerekir sorun orada değil. Burada Türk Futbol tarihinde ders çıkartılması ve gelecek nesillere aktarılması gereken kötü bir tecrübe yaşanmıştır bunun sorgulanması mutlaka yapılmıştır ve yapılmışsa spor akademilerinde dahi ders olarak okutulması gerekir. Her başarısızlık aslında gelecekteki başarıların oluşmasında önemli bir kaynaktır ama değerlendiren olursa tabii.

TFF’nin Türk Milli takımının gelecek on yılda en az bir uluslararası şampiyonada başarı elde etmesi gibi bir stratejisi, sistemi veya öngörüsü olduğuna inanmak biraz zor olsa da bunu yapmak mümkün. Hangi Teknik Direktörü getirirseniz getirin öz kaynak düzeniniz yoksa, bir ekolünüz yoksa aynen kulüplerimizde olduğu gibi ancak tesadüfen oluşan başarılar elde edersiniz. Burada sistemde bir eksiklik var. Türk Milli Takımı nasıl başarılı olur diye araştırarak, uluslararası turnuvalarda şampiyon olabilmiş ülkelerin futbol öz kaynak düzenlerini nasıl kurguladıklarını, ülke futbol ekolünün temelini nasıl attıklarını inceleyerek yazdığım 3 bölümlük makalemi okumanızı öneririm. Bu yazı dizisinde başarıya giden yolda nelerin eksik olduğunu geniş bir şekilde ortaya koymaya çalıştım.

Türk Futbol Federasyonu tarihinde bu kadar maddi imkanlara hiç bir zaman sahip olmamıştı. Büyük Hoca Coşkun Özarı’nın Milli Takım İzmir’de Efes Otelinde kalırken futbolculara taze sıkılmış meyve suyu sunmak için federasyonla bir hafta boyunca yazıştığını biliyoruz bu kayıtlarda var. Geldiğimiz günde elinde her türlü maddi imkanı olan TFF’nin öz kaynak düzenini kulüplere bırakmaması ve 11-13 yaş arasındaki gençlerimizin yetişeceği Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış futbol akademisini süratle kurması yapılabilecek en önemli stratejik yatırım olacaktır. Bunu yapmak için her türlü imkan var. Eşitlik ilkesi ile yetenekli olanların hakkaniyetli bir şekilde seçilebileceği yetenek, karakter ve taktiksel zekanın parlatılacağı bu akademilerden üst düzey yeteneklerin çıkması Türk Milli takımını turnuvalarda şampiyonluklara taşıyabilir. Bu sistemin nasıl kurulması gerektiğini detaylarıyla 3 bölümlük yazı dizimde paylaştım ilgilenenler okuyabilirler burada tekrara girmeyeceğim.

Fransız Futbol Federasyonunun kurmuş olduğu akademi eğitim sistemi yıldız olacak futbolcuları keşfederek onların güçlü yanlarını parlatmak ve zayıf yönlerini geliştirmek üzerine kurulu bir felsefeye sahiptir. Tüm antrenörler bu görüşe göre eğitilirler ve sonunda Fransa Milli takımının başarısının öz kaynak düzeni kurulmuş olur. Milli takım seviyesine gelen bir futbolcu ne oynayacağını ve sistemin ne olduğunu bilir. Tabii her dönemde başarılı olmak bir çok faktöre bağlı olduğundan dönemsel olarak talihsizliklerde yaşanabilir. Paris’e en yakın bölgede kurulmuş olan Afrika kökenli yoksul ailelerin çocuklarına eşitlik ilkesi ile eğitim verilmesi imkanını sağlayan Clairefontaine  Akademisinden yetişen  Mbappe Katar’daki dünya kupasında bugün Danimarka’ya 2 gol atarak bu akademinin ülke futboluna nasıl bir katkısı olduğunu göstermesi açısında güncel en büyük örneğidir.

Ülkemizde spor akademisini bitirmiş binlerce beden eğitimi hocasının atama beklemesi bile ülkenin sportif başarılar elde etmesini ciddi şekilde etkilemektedir. Aslında 5-6 yaşlarında yeteneklerin en erken keşfedilmesini sağlayacak olanlar beden eğitimi hocalarıdır. Spor temeli küçük yaşta başlar ,yetenekli öğrencilerimizi keşfetmek ve doğru yönlendirmek için beden eğitimi ve oyun dersine işin uzmanı beden eğitimi ve spor öğretmenleri girmelidir.

Ayrıca bir Teknik Direktörün en büyük özellikleri karizmatik bir kişiliği olması, iletişiminin güçlü ve üst düzey taktiksel zekası olmasıdır. Bunların birisi olmadığı zaman büyük başarılara ulaşmak biraz zor. Türk futbol tarihinin en büyük başarılarını elde ettikleri halde yeri geldiğinde yerden yere vurmaktan geri kalmadığımız teknik direktörlerde bu üç özelliğin olup olmadığının cevabını ise sizlere bırakıyorum.

 

One Comment

  1. Tebrik ederim, aydınlatıcı ve faydalı makakale,umarım dinleyen ve uygulayan bir yetkili çıkar

Bir Cevap Yazın

Required fields are marked *.