Selahattin Esim

Selahattin Esim

Eating or Heating , önümüzdeki kış AB’nin önündeki kriz

| 0 comments

Son yurtdışı seyahatimde duyduğum, izlediğim, okuduğum bazı finansal ve ekonomik verileri sizlerle amatörce bir vatandaşın gözüyle paylaşmak isterim.

Öncelikle gaz ve elektrik fiyatının yüksekliği AB ülkelerinde ekonomiyi vuran en büyük sorun gibi gözüküyor. Orta sınıfın giderek yok olduğu bir ekonomide üst düzey milyarderlerin pandemi döneminde servetlerini nasıl ikiye katladıklarına da değineceğim.

Gaz ve elektrik fiyatları AB’nin 3 önemli ülkesinde düşük gelirli kesimin bütçesinde en ağır gider kalemi ve en büyük sorun olarak duruyor. Üretimde gaz ve elektrik kullanan KOBİ’ler ise artan maliyetler yüzünden kapanma tehlikesi ile karşı karşıya.  Özellikle emekli maaşı ile geçinen yaşlı kesim ve hayatını işsizlik ödeneği ile idame ettiren düşük gelirli kesim ödedikleri yüksek kiralar sebebiyle artan gaz  ve elektrik maliyetleriyle önümüzdeki kış gıda ihtiyaçları ile ısınma arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak gibi gözüküyor. Evde palto ile oturmak ve azami hayat koşullarında gaz ve elektrik harcamak artık hayatın bir parçası olabilir çünkü herkes bütçesine uymak zorunda. Aşağıdaki grafikte 3 önemli ülkede gaz ve elektrik fiyatlarında artışı çok net görebilirsiniz.

 

 

Hollanda RTL4 televizyonunda bir programda paylaşılan İngiltere ile ilgili veriler gerçekten şaşırtıcıydı burada sizlerle paylaşmak isterim. İngiltere’de yaklaşık 14 milyon insanın fakirlik sınırında yaşadığı yani nüfusun beşte birinin çok zor geçindiği bir gerçek. İhtiyaçlarını gıda bankasından sağlayan insan sayısında inanılmaz bir artış var. Çocukların üçte biri fakirlik içinde büyüyor. Çalışamayan ve geçimlerini sosyal veya işsizlik ödenekleriyle sağlayan insanların haftalık gıdaya harcadıkları bütçe yaklaşık 35€. 2008 yılında sayısı 29 olan gıda bankası sayısı şimdilerde 2000’i geçmiş durumda . Brexit’ten sonra birçok sorunla boğuşan iktidarın bu sorunlara yeteri kadar eğilemediği ayrı bir gerçek. Günde sadece bir öğün yemek yiyen milyonlarca insan düşünün.

Peki Ukrayna ve Rusya arasında savaş bittikten sonra gaz ve elektrik fiyatları düşecek mi? Bu sorunun cevabı gaz arama çalışmalarındaki yatırımın azaldığı ve önümüzdeki yıllarda düşeceğini gösteren aşağıdaki grafiğe bakıldığında ise hemen hemen imkansız gibi gözüküyor. Yeşil enerjiye öncelik veren AB’de doğalgaz araması yapan şirketlerde yatırım yapmakta bankacılık sektöründen ve onların konsorsiyum oluşturdukları emeklilik fonları gibi havuzlardan finansman bulmakta zorlanıyorlar. Bu sektöre fonlardan sermaye akışının da azaldığı bir gerçek. Yani asıl sorun “under investment” diye tanımlanan yetersiz yatırım olarak tanımlanabilir. Ülkelerin yeşil enerjiye yatırım yapmaları doğru olabilir ama dünyada oluşacak savaşları çok hesaba katmadıkları ve gaza ulaşım stratejilerinde bir hata yaptıkları çok net olarak gözükmekte.

 

 

Peki gaz sektöründeki bu yatırım sorununa rağmen en büyük doğalgaz aramalarını hangi ülke yapıyor veya yeni doğalgaz kaynaklarına sahip  olduğu tahmin ediliyor diye bir düşünürseniz geleceği en parlak olan ülkenin de o olması gerektiği sonucuna varabilirmiyiz? Şu anda AB’nin en büyük ekonomisi olan Almanya’da enerjiye ödenen para geçen seneye oranla  %44 artmış durumda ve bunun ekonomiyi vurmayacağını kimse iddia edemez, bu çözülmesi gereken büyük bir sorun olarak Alman Hükümetinin önünde duruyor.

Gelelim AB’deki enflasyon sorununa. Birçok ülkenin 50 yılda görmediği bir fiyat artışı söz konusu. Çok ufak bir örnek vereyim sokakta yenilen patates kızartmasının en küçük boyu 4€ ve yanına koydukları bir kaşık  mayonez veya ketçap gibi bir sos 1 € yani  toplam fiyatı 5 €. 2 sene önce bu fiyat 3€ civarındaydı. Kısacası AB inanılmaz bir enflasyonla karşı karşıya. Halkın tüketimi kısması ile bir resesyon olması ise en korkulan olay.

 

 

Almanya’nın  tarihinde 1923’ten sonraki en büyük enflasyon oranı geçen ay itibarı ile %10’a ulaştı. Geçmişte Almanya’da yaşanan en büyük enflasyon oranı 1923 te Weimar Cumhuriyeti’nin sonu olmuştu. Piyasaya sürülen ekonominin büyüklüğünü aşan para arzı tarihteki en büyük hiperenflasyonun yaşanmasına sebep olmuştu. En temel gıda maddelerinden birisi olan yumurtanın fiyatı 40 kat artmıştı. Şu andaki enflasyon oranının da AB’nin en güçlü ekonomisinde bu kadar yıl sonra yaşanması  normal bir olay değil. Almanya’nın en büyük korkusu resesyon yaşanması. Son 30 yılda Almanya’nın Doğu Almanya ile birleşmenin getirdiği maliyete rağmen inşa ettiği ticaret fazlası  ne yazık ki 1-2 sene içerisinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış durumda. Bu bir ülke için birçok sorunu beraberinde getirecek bir gelişme.

Gelelim AB Merkez bankasının Christine Lagarde döneminde pandemi süresince ne yaptığına.

Piyasada Quantitive Easing diye tanımlanan parasal gevşeme şöyle tanımlanıyor:

Parasal genişleme, bir merkez bankasının ekonomik aktiviteyi genişletmek için ekonomiye para enjekte etmek amacıyla önceden belirlenmiş miktarlarda devlet tahvili veya diğer finansal varlıkları satın aldığı bir para politikasıdır.”.

Pandemide parasal gevşemeden kim yararlandı diye soracak olursanız bir tane örnek bu paranın orta sınıfa veya düşük gelirli halka gitmediğini göstermek açısından önemlidir. Fransız lüks eşya markalarının bir çoğuna sahip olan Bernard Arnault LVMH şirketlerinin sahibi olarak tüm dünyada pandemi boyunca herkes can derdine düşmüşken ,  lüks tüketime harcanan para azalırken, dükkanlar kapanırken  servetini iki katına çıkarıp şirketlerinin değerini %145 arttırma ve dünyanın en zengin insanı olma başarısını nasıl göstermiştir bir düşünün derim.

Ekonomide reel sektörde yapılan yatırımların büyümeye etkisini gösteren önemli göstergelerden birisi Gross Fixed Capital istatistiğidir. Türkçe tam bir açıklamasını bulamadığım için İngilizce bir açıklamasını paylaşıyorum.

 

Şimdi sıkı durun bu makro ekonomik göstergede en önde olan ülke hangisi buna bakalım.

 


 

Reel sektörün yaptığı sabit yatırımlar üretimi ve dolayısı ile tüketimi ardından ihracatı besliyor. Çin’in tüm olumsuzluklara rağmen inanılmaz bir farkla bu sabit yatırımlara duraksama yapmadan devam ettiğini gösteren bu tablo aslında bir çok şeyin ipucunu veriyor.

Merak ettiğim için Türkiye’nin GFCF istatistiğine bakınca aşağıdaki tablo ile karşılaştım:

Birçoğumuzun Türkiye’de yapılan istatistiklere itiraz ettiğini bildiğim için (aslında bu benim katıldığım bir şey değil) Dünya Bankasının istatistiğine bakalım deyince yaklaşık aynı grafiğe benzer bir durumla karşılaşmak şaşırtıcı değil aslında. 2022’nin ikinci çeyreğindeki artışın neyi tetiklediğini yukarıda açıklamıştım ve bununda büyümeyi getirdiği aslında çok net.

Bu arada enflasyon hesabı yapılırken tüm dünyada hesaba katılmayan bir gayrimenkul fiyatlarındaki artış söz konusu. Aslında bu artışlarda gerçek enflasyonu etkiliyor.  Örnek olarak Hollanda’da pandemi ve savaş döneminde gayrimenkul fiyatlarında çok yüksek bir artış olması da aslında normal değil fakat ülkemizde olduğu gibi bir durum söz konusu. Şu anda nüfusu 17.696.940 olan Hollanda’da 390.000 eve ihtiyaç var. Bu arzdaki tıkanma fiyatları yükselten en büyük etken gibi görünüyor.

 

 

Ülkemizde bir çoğumuzun dünyadaki yaşanması gereken yerler olarak gösterdikleri ülkelerde bir çok çözülmesi gereken zor sorunlarla uğraşıyorlar ve bu sorunlara kısa dönemde çözüm bulmaları söz konusu değil. Dünyada ve coğrafyamızda bir şeyler hızla değişiyor ve bu değişime en hızlı çözüm üreten ülkelerin önü inanılmaz derecede açılabilir ve ülkelerin refah seviyeleri yükselebilir.

Eating or Heating yani yemek mi yoksa ısınmamı şu anda AB’de en çok konuşulan konu. Önümüzdeki  kış döneminde  özellikle yaşlı insanların Türkiye’de sağlık hizmetlerini de içeren bir paketle güney sahillerimizdeki otellerde kalmasını sağlayabiliriz. Turizm sektörünün esnek yönetime sahip tecrübeli kadroları ile daha ekonomik bir paketle kış boyunca bu insanların ağırlanması mümkündür. Yazın sundukları her şey dahil sistemine de gerek yok aslında. Turizm sektörü kış ayları boyunca açık kalmaya devam ederken, kredilerini ödemekte zorlanmaz , istihdam artar ve hizmet ihracatı artarak ülke ekonomisine ve dış ticaretteki cari açığa büyük katkıda bulunabilir.

Bazen ülkelerin karşılaştıkları büyük sorunlar aslında yakın gelecekte büyük müjdelerin habercisi niteliğinde olabilir. Şu anda zuhur eden süreçler iyi yönetilirse , nükleer enerji devreye alınıp ve mevcut olduğu kesinleşen fosil enerji kaynaklarına hızla ulaşılabilirse gelecek yüzyıl bir “Türk Yüzyılı” olabilir mi ve yurtdışına göç tersine dönebilir mi?

Bir Cevap Yazın

Required fields are marked *.