Selahattin Esim

Selahattin Esim

Yazılım İhracatı ve Proje Finansmanı Türkiye’yi başarıya götürecek potansiyele sahiptir.

| 0 comments

Bilgi ekonomisi olan ülkelerde bankalar sıfır ve eksi faizle kredi veriyorlar. Bunu yapmalarını sağlayan para birimlerinin güçlü olması, kredibilitelerinin yüksek olması  ve en önemlisi yüksek miktarda katma değerli ürün ihracatı yapıyor olmalarıdır. Bu ülkelerde vatandaşlar mesela teknoloji şirketlerine yatırım yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Risk sermayesi Türk bankacılık sektörünce yeterince altı doldurulmamış bir sistemdir ve bizim bankacılar bilgiyi değil de tarla ve gayri menkulü bir değer olarak kabul eder. Bu alışkanlığı değiştirmek radikal değişimler gerektirir. Riskin olduğu yerde kazanç vardır ilkesi benimsenmelidir, bunu bir sonraki paragrafta önemli bir örnekle anlatacağım.

 

ABD’nin Boston bölgesine 2014 yılında  düzenlemiş olduğumuz Türk Yazılım İhracat Heyeti katılımcılarını yılda 8 milyar dolar yatırım alan Android İşletim sisteminin çıktığı yer olan Cambridge Innovation Center’a götürmüştük. İrili ufaklı birçok şirket ayda cüzi meblağlarla bu merkezde yer almıştı ve inovasyon yapmak için gece gündüz demeden çalışıyorlardı. 8 milyar yatırım alan bu inovasyon merkezinde yüzde kaç başarı kazanıldığını sorduğumuzda heyet katılımcıları şaşkına dönmüştü, sıkı durun tam %20 oranında bir başarıdan bahsediyorlardı.  Peki 1.6 Milyar dolar yatırımın başarıya dönüştüğü bir sistemde 6,4 Milyar dolar kaybı nasıl tolere edebildiklerine gelince herhalde işin püf noktası burada yatıyordu. Gelin dediler ve bizi 3 kişilik bir start up ın tek odalık ofisine götürdüler. Bu şirket herhalde yanlış hatırlamıyorsam 1 milyon dolar yatırım almıştı ve daha şimdiden geliştirdikleri yazılımın değeri 1 milyar dolar değerini buluyor ve bir sene sonra birkaç milyar dolar piyasa değeri olan bir şirketten bahsediyor olacağız dediklerinde çapan etkisinin ne olduğunu herhalde bundan daha güzel anlatacak bir örnek olmadığını anlamıştık. Evet bilgi ekonomisi olan gelişmiş ülkelerde yazılım sektörü inanılmaz bir çarpan etkisine sahipti bunu canlı bir örnekle görmüştük.

Tanınmış bir telefon firmasının yıllık cirosunun birçok ülkenin GSMH’sından daha yüksek olması yaklaşık 1000-1500 arasında  iyi seçilmiş mühendisle geliştirdikleri öncü teknolojilere sahip katma değeri yüksek ürünlerle gerçekleşmektedir.

Bilgi ekonomisi olan ülkelerde üniversite ve özel sektör birbirine çok yakındır ve ar-ge laboratuvarlarında geliştirilen yeni projelere yatırım yapılmasını sağlayan basit ve yalın bir sistem vardır. Bu projeler pratikte hayata geçtiğinde herkes bu gelişmeden payını alır ve yüksek motivasyonla bir sonraki projeyi geliştirmeye çalışır. Elde edilen patentler hem kişisel ve hem de ülkenin geleceğinde sürekli bir para akışı sağlayan sistemlere dönüşürler.

Özel ve Kamu bankalarında çarpan etkisi yüksek mal ihracatına hiç benzemeyen bir yapısı olan yazılım ve bilişim sektörünü yakından tanıyan uzmanlar yetiştirilmeli ve gerekirse yönetim kurullarında özel sektörden atanacak kişilerle bu süreç hızlandırılmalıdır.

Halihazırda yüksek faizli bireysel kredilerin, kredi kartlarının sunduğu kârlılık, bankaları ticari kredi vermede çekingen davranmaya itmektedir. Özel sektörde geliştirilen her fikrin ve ürünün hemen başarıya ulaşması ve %100 başarı garantisine kimse sahip değildir, fakat toplam olarak bakıldığında aradan sıçrayan müthiş fikirleri olan şirketler zaten aradaki kaybı kat be kat telafi eden bir başarı elde etme şansına sahiptirler. Bugün ufak bir cirosu olan şirketlerin  yurtdışında alacakları bir proje ile %1000 oranında büyüme sağladıkları bir gerçektir ve birçok canlı örneği vardır. Özellikle pandemi döneminde evden siparişin inanılmaz büyüttüğü e-ticaret ve dijital pazarlama teknolojileri geliştiren yazılım şirketleri inanılmaz bir büyüme yakalamıştır. Mal üreten reel sektörün ne yazık ki böyle bir potansiyeli yoktur.

Ülkemizin yeterli sermaye birikimi yoktur. Tasarruf oranlarımız da, büyüme hedeflerimiz için yeterli sermayeyi karşılamaktan uzaktır. Bu durumda, 2023 hedeflerimize ulaşabilmek için, işletmelerin büyümelerinin önündeki finansa erişim engelleri proje finansmanı sistemi ile ortadan kalkma şansına sahiptir ve üzerinde ciddi şekilde durulmalı yeni enstrümanlar hızla geliştirilmelidir.

Mevcut bankacılık sisteminde; işletmeler, neredeyse krediye ihtiyacı olmadıklarını ispat ettikleri takdirde ve neredeyse sadece teminata dayalı olarak finansmana erişebilmektedir. Ancak, bu uygulama, ülkemizin büyümesinin motor gücünü oluşturan, özellikle küçük ve orta büyüklükteki ve belirli seviyedeki büyük işletmelerin gelişmelerinin önündeki en büyük engellerden birisidir.

Ancak, mevcut uygulamalardaki gibi, birer ticari işletme oldukları halde, neredeyse hiç risk taşımayan bir konum içinde, tamamen teminata dayalı, üstelik de aşırı teminatlamayla uygulanan bir yapılanmayla topladığı mevduatı üzerine masraf ve kârını koyarak kredi talep edene verme noktasına gelen sistem, piyasa ekonomisi şartlarında büyümeye fren etkisi yapmaktadır ve bilgi ekonomisine geçişi zorlaştırmaktadır.

Ne yazık ki KGF’ye dayalı kredilerden de yazılım sektörü gereğince faydalanamamıştır. KOSGEB’in yazılım sektörüne özel olarak verdiği proje kredileri çok faydalı olmuş ve birçok yeni projenin hayata geçmesini sağlamıştır. 2022 yılı içerisinde reel sektörün teçhizat alımları ve ihracat yapan sektörler yanında yazılım firmalarının da bu kredilerden öncelikli olarak faydalanması sağlanmalıdır. Siyasi irade bu hedefleri koymaya istekli ve arzuludur fakat bankacılık sektörü ne yazık ki eski alışkanlıklarını terk etmek yerine daha katı kurallar getirerek neredeyse krediye erişimi engeller mahiyette politika gütmektedir.

Merkez Bankasının %14 olarak belirlediği faize rağmen %30 un üstünde faizle kredi veren özel bankaların tutumunu bu pencereden baktığınızda ülkenin menfaatleri doğrultusunda hareket etmediklerini ve likidite oluşan piyasayı sömürmek için acımasızca bir politika güttüklerini anlamak herhalde zor olmasa gerek. Halbuki kalkınma için gerekli sinerji karşılıklı anlayış, güven ve fırsatların finansman olanaklarının arttırılmasının altında yatmaktadır. Devlet Bankaları da düşük faizle kredi vermemek için oluşturdukları analiz yazılımlarında kağıt üzerinde  ne kadar olumsuz faktör varsa hesaba katarak kredi vermeye pek olumlu bakmadıklarını ortaya koymaktadırlar. Bankacılık sektörüne bu konuda geniş imtiyazlar verilmiş olması aslında ülkenin dinamik gelişimine engeller oluşturulmasına sebep olmaktadır. Mesela çok basit bir örnekle bunu açalım. Diyelim ki kredi kartınızı yatırmayı unuttunuz veya hesapta para olduğu halde banka kredi kartına olan borcunuzu çekmedi bu durumda müşteri kayıtlara düşmekle karşı karşıya kalır ve risk puanı olumsuz etkilenir. Halbuki burada bir art niyet söz konusu değildir ve hesapta para olduğu halde banka kredi kartının borcunu kapatmamakla aslında müşteriye hukuki olarak ta haksızlık yapmaktadır ama derdinizi kime anlatacaksınız tüm kozlar bankaların elinde. Pandemi döneminde devlet gelen talepleri yerinde bularak kredilerin ertelenebilir olmasını yayınladığı bir genelge ile sağlamıştır, sizde bundan faydalanırsınız ve erteleme faizini de size ödetirler bedava yapılan hiç bir şey yoktur aslında ama revizyon yapılırken bankalar bunu önünüze zamanında ödenmemiş bir kredi olarak koyup risk analizinde olumsuzluk oluşturmaktan utanmazlar. Aslında dünyanın karşılaştığı  en büyük pandemilerden birisi olan dünyanın tüm ekonomilerini alt üst eden Covid sürecinde tüm kriterler bir yana koyularak insani yaklaşım sergilenmesi daha onurlu bir yaklaşım olabilirdi.

Aslında devlet bankalarının asıl görevi ticari kâr elde etmek değildir. Son yıllarda, kamu bankaları yönetim kalitesinin artmasına bağlı olarak, klasikleşmiş görev zararı yazma hastalığından kurtulmakla kalmamış, ciddi şekilde kâr eder konuma gelmiştir. Ancak, kamu bankaları için de asıl olan, elbette zarar etmemektir, ancak önceliği kâr etmek ya da özel sektör bankaları ile kâr yarışı yapmak değildir.

Yazılım Sektörü için önemli olan uygulama önerilerimizden biriside Savunma Sanayiine yönelik olarak kurulan Savunma Sanayi Teknolojileri AŞ yapısında bir şirketin Yazılım Sektörü içinde kurulması ve bu şirket aracılığı ile yazılım sektöründe potansiyeli olan KOBİ’lere yatırım yapılmasıdır. Böylece yatırım yapılan şirketler büyüme trendine girdikten sonra hisseler devredilerek özel sektörün kendi ayakları üzerinde yürümesi sağlanmış olacaktır.

Türkiye’nin 2023 yılında 15 milyar dolar bilişim hizmetleri ve yazılım ihracatı potansiyeli ve 2,5 milyon insana istihdam sağlama kapasitesi vardır. Bu istihdamın sağlanmasında üniversiteler yetersiz kalacağı için açığın süratle özel eğitim kurumları tarafından kapatılması gerekmektedir. Bu istihdam kapasitesi, Avrupa ülkelerinin ortalaması olan % 3,9 ile örtüşmekte olup Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği gelişme göz önüne alındığında uzak bir hedef değildir. Ülkemizde ciddi bir bilişimci açığı söz konusuyken, özellikle gençlerimizin bu alana yöneltilmeleri işsizlik sorununa çözüm üretilmesi anlamında büyük önem taşımaktadır.. Yapılan tüm araştırmalar, bilişim sektöründe bir kişi için istihdam yaratmanın 5.000 dolar civarında bir yatırım gerektirdiğini ortaya koyar. Diğer sektörlerde ise bu rakam 30.000 dolar ile 50.000 dolar arasında değişmektedir.

 

Bir Cevap Yazın

Required fields are marked *.