Geçen hafta Bakü’den İstanbul’a 2,5 saat süren bir yolculuk yaptıktan sonra Atatürk Havalimanından Anadolu yakasındaki evime ancak 3,5 saatlik bir yolculuktan sonra varabildim. Artık İstanbul’un 2 yakası arasında ulaşım binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkeye gitmekten daha uzun sürebiliyor. Mega şehirlerin en büyük problemi İstanbul’da da kendini artık giderek artan bir şekilde göstermeye başladı.
İstanbul’da bir İl Koordinasyon eksikliği var zannediyorum. Devletin birimlerinin İl bazındaki koordinasyon toplantılarına katılmış birisi olarak bu toplantıların İstanbul’un içinde bulunduğu problemleri aşmaktan çok uzak olduğunu maalesef söylemek zorundayım. Ulaşımı sağlayan birimler arasında İstanbul’un trafiğinin kaldırıp kaldırmayacağı etkinliklerin kapasitesi hakkında sağlıklı ve detaylı bir görüş alışverişi olduğunu zannetmiyorum.
Halen giriş çıkış trafiği çözülmemiş , metro bağlantısının ise pek sağlıklı olduğu söylenemeyecek bir stadın büyük kitleler çekeceği bilinen bir etkinlikte kullanılmasına izin verilmesi günlük olarak İstanbul’a giren çıkan 6 milyon insanın saatlerce trafikte kilitlenip kalması için özellikle yapılmış olamaz . Amerikan Cumhurbaşkanı gelecek diye 7 saat trafiğin kilitlendiği bir şehirde yaşıyoruz. Bu kontrol edilmesi hayli güç trafik ortamını kesintiye uğratacak her türlü etkinliğin en ince noktasına kadar tüm birimler arasında koordine edilmesi gerekir.Böylelikle hesaplanmamış trafik kilitlenmeleri bence asgari seviyeye indirilmiş olur. Bir gün öncesinden herkesi uyaran bir anons yapılması bile en azından %25 trafik yükünde azalma sağlar. O gün trafiğe çıkacak birçok kişi işini eğer çok acil değilse erteleyebilir.
Yaz gelince trafik ile ilgili sorunların aşılması için yapılması gereken çalışmalar bir işkence halini alıyor. En azından kara yollarında ve köprülerde yapılan bu çalışmalarla eş zamanlı olarak arabalı vapur seferlerinin arttırılması bir önlem olamaz mı? O gün havalimanından hareket etmeden önce tablet 3G bağlantım ile trafiği analiz ettiğimde en uygun hattın sahil yolu olduğunu ve belki arabalı vapur ile karşıya geçebileceğimi düşünmekle büyük hata etmişim. Vapur kuyruğu nerede ise Kalyon Otelinin oralara kadar uzamış ve orada da trafiği felç etmişti. Bu kadar sıkışık bir trafikte hiçbir yönlendirme olmaması ise işin başka ilginç yönü. Aslında arabalı vapur kuyruğunun bu kadar uzun olduğunu bilerek yoluna Sirkeci üzerinden devam edecek sürücüleri yönlendirecek ve yolun sol tarafını bu trafiğe açık tutacak birisinin olması ne kadar iyi olurdu.
İstanbul’un geleceği trafik yönünden çok karanlık. Tüm trafik şehrin içine giriyor. Milano,Amsterdam,Tokyo gibi şehirlerde gördüğüm şehri çevreleyen bir kuşakyol (Ring Road) sistemi mevcut değil. Tüpgeçiş sistemi ise ne yazık ki sadece raylı sistem için düşünülmüş. Halbuki bu tüpgeçişin hem araç ve hemde raylı sistem için entegre olması ne güzel olurdu. Herhalde bu hata anlaşıldığı için olacak 2. araçlı tüpgeçiş için çalışmalar başlatıldı. Bu da hem vakit ve hemde bütçe kaybı demektir. Burada neden böyle bir seçeneğin düşünülmediğini yetkili ağızlardan doğru dürüst duyduğumu hatırlamıyorum. Muhakkak haklı bir sebepleri vardır. Aşağıda Tokyo şehrindeki kuşakyol sanki Milano şehrinin bir kopyası. Tokyo’nun merkezinde işi olmayan birisi rahatlıkla kuşakyoldan diğer şehirlere ve yollara bağlantı kurabiliyor. Bu proje 1967 yılında lanse edilmesine rağmen halen eksik bölümleri mevcut. Bizde ise yıllarca önce bu sorunun ileride İstanbul’u kilitleyeceğini düşünecek vizyon eksikliği şimdiki zamanın yöneticilerini çok zor durumda bırakıyor. Nereye müdahale edilse trafik saatlerce kilitleniyor.
Bizler nedense kuzeye doğru 3. köprüyü yaparak İstanbul’un son yeşil kalan bölgesinide belki önemli derecede etkileyecek bir projeyi maalesef devreye sokmuş olduk. Halbuki deniz ulaşımı veya deniz üzerinden geliştirilebilecek projelere önem verilse çok daha iyi olurdu düşüncesindeyim. Bu konuda Norveç gibi bir ülkenin betondan yapmış olduğu petrol çıkarma platformları bana ilham veriyor. Üzerinde neredeyse yüzlerce kişin çalıştığı,hastanesi,evler, spor salonları,okul ve her türlü teknolojik donanımı olan bu betondan yapılmış yüzer platformlar üzerine daha basit bir çözüm olan bir yüzer yol bağlantısı yapılamazmı?
Eğer bu platformlar güvenli olmasalar 30 küsür senedir birçok projede kullanılmazlardı. Üstelik üzerinde devasa bir tesisi güvenli bir şekilde taşayacak yapıya sahiplerse neden bir yol bağlantısını taşıyamasınlar. Deprem ve diğer doğal olayları simüle edebilecek teknolojiye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Yıllardır elimizdeki eski gemilerle bir türlü İstanbul’da deniz üzerinden ulaşımı sağlayamazken son on yılda yapılan projelerle bu konuda inanılmaz aşama kaydedilmesi, tüpgeçişin yıllarca tartışılmasından sonra en nihayet gerçek bir projeye dönüşmesi gerçekleşmişken aslında böyle uçuk projelerin istenirse yapılabileceğine inanıyorum.
Hem rant,hem kamulaştırma ve hemde gereksiz kazı işlemleri masraflarından kurtulup doğanın kucağına bırakılmış yüzer sistemler ile neden bu kuşakyol problemi halledilmesin. Dünya’da birçok mega yapıya imza atan becerikli Türk Müteahhitleri Üniversiteler ile ve bu teknolojiye sahip iş ortaklarıyla bu işin altından kalkabilirler. İstanbul’da şehrin içine girmeden güney tarafından şehri sarmalayan bir kuşakyola sahip olunmuş olur.
Diğer bir çözüm olan çift katlı yolların yapılması belki şehrin görüntüsünü bozabilir fakat artık içinden çıkılmaz bir hal alan noktalarda iki şansınız var ya yerin altından veya üstünden gitmek. Birçok mega şehirde 2 katlı yolları görmeniz mümkündür. İstanbul’da Mecidiyeköy’deki 2 katlı yol buna en belirgin örnektir fakat mesafesi çok kısa olmasına rağmen birçok noktanın kesiştiği Mecidiyeköy trafiğine bir şekilde çözüm getirmiştir.
Refah düzeyi her geçen gün artan ülkelerde insanlar daha konforlu seyahat ettikleri kendi araçlarını toplu taşıma araçlarına tercih ediyorlar. Brezilya’nın SaoPaolo şehrinde toplu taşıma araçları ile ortalama hız saatte 15 km iken özel araç ile bu hız saatte 25 km ye çıkabiliyor. Hız ve istendiği zaman alternatif yolları kullanabilme serbestisi insanları özel araçlarını kullanmaya yönlendiriyor. Singapur gibi bir ülke yeni araç almanın vergisini yüksek tutarak ve toplu taşımacılığı cazip hale getirerek kişi başına düşen gelir yüksek olmasına rağmen 1000 kişide araba sayısı olan kişi sayısını başarılı bir şekilde 112 de tutabilmiş. Bir diğer başarı hikayesi ise Hong Kong’a ait bu ülkede toplu ulaşımın en üst düzeyde kullanımının sağlanması gelir düzeyi çok yüksek olmasına rağmen 1000 kişide 54 kişinin araç sahibi olmasını sağlamış. Aşağıdaki grafikte kişi başına gelir düzeyi Türkiye’nin yaklaşık 4 katı olan bu iki ülkedeki özel araç sahibi olan kişilerin sayısının 112 ve 54 olması incelenmeye değer bir veri olarak duruyor.
Eğer İstanbul’da geleceği kurtarmak istiyorsak bu ancak uçuk projeler ile olacaktır, bu projeler ülkenin itibarını da arttıracak projeler olduğu için büyük bir heyecanla ele alınacağını ümit ediyorum. Maalesef günlük çözümler ile günü kurtarma devri geçmiştir, artık gelecek yüz yılı kurtaracak projeler düşünmek zorundayız.